Beyin hücreleri daha döllenmeyi izleyen üçüncü haftadan itibaren gelişmeye başlar ve diğer tüm hücrelerden daha hızlı çoğalırlar. Bazı araştırmalar, aşırı korku, öfke ve hatta iş stresi altında geçen hamiliklerin bebeklerde aşırı hassaslığa yol açabildiğini göstermektedir. Yoğun duygular, annenin kanından bebeğin dolaşım sistemine geçen ve beynin işlevlerini etkileyen bazı kimyasal maddelerin salgılanmasına yol açar.
Dr Paul Mclean çocukların dünyaya, tek bir beyin gibi görünen “üçlü” bir beyinle geldiği sonucuna varmıştır çalışmalarında. Beynin ve davranışın temelinde “sürüngen beyin” olarak adlandırdığı bir katman vardır. Bu katman; besin aramak, kendini korumak, yaşam alanı belirlemek ve toplumsal gruplar oluşturmak gibi içgüdüsel davranışları üretmektedir. Eğer sürüngen beyin tehdit altında olduğunu hissederse, öğrenmesinde kritik bir bozukluk oluşabilir. Düşünme işlevleri kesintiye uğrar. Bundan dolayıdır ki çocuğunuzun etkin bir biçimde öğrenmesini istiyorsanız, onu güvenli bir çevreye duyduğu gereksinimin karşılanması ilk sırada yer almalıdır.
Sürüngen beynin üstünde yer alan limbik sistem, duygu ve güdülenme alanıdır. Sürekli çalışan limbik sistem hormonları, dürtüleri ve belleğin bazı yönlerini düzene sokar. Anne-babalar unutmayın ki etkin öğrenme ancak çocuğun kişisel ve etkin katılımıyla gerçekleşebilmektedir. Bunun yollarından biri hareketler, renkler ve müzikten yararlanmak diğeri ise olumlu bir ortam yaratarak çocuğun duygularını dışa vurmasını ve seçimler yapmasını teşvik etmektir. Çocukların duygularını dışa vurmasına fırsat verirken onların doğal merak ve heveslerini de kırmamak önemli. Emerson, heves olmadan büyük başarıların kazanılamayacağını söylemiştir. Çocuklara bu duyguyu aşılamak o kadar zor değildir ama asıl gerekli olan, bu duygunun korunmasını sağlamaktır. Bu da kolay değildir; çünkü heves kırılgandır, küçümsenmeye, alay edilmeye ya da sürekli başarısızlığa gelmez. Kimi zaman küçük bir çocuğun aşırı hevesi büyüklere eğlenceli bir durum gibi görünse de dikkatli olmak gerekir. Çünkü düşünmeden söylenen bir söz, alaycı bir gülüş ya da bakış çocuğun tüm hevesini kırabilir. Çocuğun özellikle okulda yaşadıklarını paylaşmasını isterken ona sonuç odaklı sorular sormak beyninin gelişimine bir katkı sağlamamaktadır.
Bilimin, buluşun, keşfin kaynağı soru sormaktır, sorgulamaktır. Bunun ilginç bir örneği, Nobel fizik ödülü’ nü kazanmış olan fizikçi rabi’ dir.
Rabi nobel’ i kazandığında, gazeteciler kendisine dünya çapındaki bu başarıyı en çok kime borçlu olduğunu sormuşlardır. bu soruyu rabi şöyle cevaplamıştı: “anneme. Çünkü okuldan eve geldiğimde, annem hiçbir zaman “öğretmenin sana aferin dedi mi? tarzında sorular sormazdı; “bugün öğretmenine iyi bir soru sordun mu oğlum? derdi”.
Acaba günümüzde kaç anne var çocuğuna “iyi bir soru sordun mu” diyebilen?