19. Hayaller Olsun Ki Hayatlar Olsun
Birinin ruhunu görmek ve onu daha iyi anlamak için, o kişiye hayallerini sormanın önemli olduğunu düşünürüm. Bu yüzden, öğretmen eğitimlerimde içerik ne olsun, illa ki lafı hayale, hayal kurmaya getiririm. Her insanın içinde hayalperest bir çocuk vardır. Onunla konuşmak isterim. Ve istinasız, şimdiye kadar her yerde şu yanıtları aldım ;
- Ne hayali hocam, binbir sıkıntı içinde çalışıyoruz
- Hiç hayal kurmam. Neden? Ya gerçekleşmezse diye düşünürüm
- Eğitim sistemimiz hayalleri öldürüyor
- Müfredatı yetiştirmekte zorlanıyoruz. Bir de sınıfta, çocuklara hayal kurdurmaya, onların hayallerini dinlemeye zaman kalmıyor
- Hayal kurmak boş iş, hayatın gerçekleri var
Anlıyorum tabi ki, pek çoğumuz çocukluğumuzda bile yeterince hayal kurmuyorken yetişkinlikte kurmak/kurabilmek imkansız görünebilir.
Intel Türkiye’nin, 2016 yılında, 10 şehirden 8-55 yaş arası yaklaşık 2 bin kişi ile görüşerek yaptığı, ”Hayal Araştırması Araştırması” sonuçları da öğretmenler söylemleriyle paralel. Araştırmadan birkaç dikkat çekici sonuç şunlar; Ülke insanı hayal kurmak derken, genel olarak iyi bir meslek sahibi olmayı anlıyor. Her 10 katılımcıdan 5’i büyük hayalinin “sadece bir meslek sahibi olmak” olduğunu söylüyor. Katılımcıların hayale meslek ve maddiyat odaklı yaklaşmalarının temel nedeni ise, “geleceği güvence altına alma kaygısı. ”Yüzde 49’u çocukken hayal kurmaya başlıyor. Ancak hayal kurma, yaş ilerledikçe dramatik şekilde azalıyor. Hayal kurma sıklığına bakıldığında da benzer bir tablo ortaya çıkıyor. Çocukluk ve ergenlikte sürekli hayal kurduğunu belirten (yüzde 32) katılımcılar, yetişkin yaşlara doğru hayal kurmaktan neredeyse vazgeçiyor. Hayal denince aklımıza meslek ve para geliyor. Yetişkinlerin sadece yüzde 14’ü hayal kurduğunu belirtiyor. Araştırmadan çıkan genel sonuç, hayalin bir lüks olduğuna inanılması. Nitekim her iki katılımcıdan biri hayal kurmak için kişinin “geçim derdinin olmaması” gerektiğini düşünüyor. Araştırma ayrıca, Türkiye’de halkın hayal dünyasının kısır olmasını kuşkusuz sosyolojik, kültürel, mali geniş bir yelpazeye yayılan pek çok nedeni olduğuna vurgu yapıyor. Bu nedenlerden en önemlilerinden birinin de öğretmenlerin, öncelikle kendilerinin hayal/ hayal kurmaya dair bakış açılarının olumsuz olması ve öğrencilerinin hayallerini dinlemek ve hayal kurmaları için uygun ortamların sunmamaları olduğunu düşünüyorum.
Yahya Kemal Beyatlı, Deniz Türküsü şiirinin son mısrasında ne güzel ifade etmiştir, ”İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar”.
Hayal kurmanın gücüne inanan ve öğrencilerine bu yönleriyle ilham veren öğretmenlerde var. İyi ki varlar. Tıpkı, Dilek Livaneli, Nurten Akkuş ve pek çok adını bile duymadığımız öğretmenler gibi.
En imkansız anda bile büyük zafer hayali kuran bir lider ise benim hem ilham kaynağım hem de hayallerime odaklanmamı sağlayan motivasyon kaynağım. Değerli akademisyen Selçuk Şirin’in bir yazısında paylaştığı o liderin hayale dair çarpıcı hikayesini buradan okuyabilirsiniz.
Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’un, 2018-2019 Eğitim Öğretim yılı Eylül dönemi mesleki çalışma programı açılışında, öğretmenlere hitaben konuşmasında belirttiği gibi ”Hayaller olsun ki hayatlar olsun”.
Sevgili öğretmenler, yepyeni bir eğitim-öğretim yılına başlamışken sizlerin hayali nedir?
Benim hayalim, öğretmenler ve öğretmen adayları için daha fazla ”Hayallerinizde DEĞER verin” atölyeleri gerçekleştirmek, panellerde, konferanslarda konuşmalar yapmak.
18. Eğleniyor Musunuz?
”Hadi Watson, kalk!” diye haykırdı. ”Oyun başlıyor. Tek kelime etme. Hemen giyinip geliyorsun!” -Abbey Çiftliğ Vakası
”Oyun başlıyor” sözü Shakespeare’in V.Henry eserinde geçse de hızlıca pop kültür sözlüğüne geçmiş ve ayrılmaz bir şekilde Sherlock Holmes ile bağdaştırılmıştı.
Bu öbeğe daha dikkatli bakın: ”Oyun başlıyor”.
”İş başlıyor.”değil.
‘Para kazanma şansı başlıyor”. değil.
Sherlock Holmes’un yaptığı iş onun için bir oyun oynama fırsatıydı, onun yaşamı haline gelen bir oyun. Holmes her daim eğlenmeye hazırdı. Bir sınıf dolusu çocukla, saatlerini, günlerini, yıllarını geçiren öğretmenler eğleniyorlar mı? Her sabah sınıfa ”Oyun Başlıyor” diyerek giriyorlar mı? Eğlenmek, eğlenebilmek aslında büyük marifet. Bu marifetini geliştirmiş öğretmenlerdeki gözlemlediğim en önemli şey girdikleri her ortamda, ister sınıf, ister eğitim ortamı isterse öğretmenler odası olsun neşeleriyle, yaşam enerjiyleriyle bulundukları ortamı ısıtmaları canlandırmaları. Eğitimlerimde, işinizi yaparken eğleniyor musunuz? diye sorduğumda ise yanıtlar şunlar oldu hep; ”Ne eğlenmesi eğlenmeye vakit mi kalıyor?, Öğretmenlik ciddi bir meslektir. Eğleniyor görününce öğrenciler üzerinde disiplin kuramayız, Öğrenciler saygı duymaz bize” Bu da bana şunu düşündürmüştür, öğretmenlerin rol model olması konusu (ciddi, mesafeli vb.) öncelikle öğretmenler üzerinde ciddi baskı yaratıyor. İçlerindeki o, oyun başlıyor diyecek çocuğu ortaya koymalarını engelliyor. Halbuki, ”oyun başlıyor” diyebilseler öğrencileriyle bambaşka bir gönül bağı kurabilecekler.
17. Sihirli Kelime: İş birliği
Eğitimde dönüşümün anahtarı öğretmenlerimizde saklı. Onların zihinsel dönüşümlerinin hızla gerçekleşmesinde çalıştıkları okullarda meslektaşlarıyla işbirliği yapmanın ise ne kadar değerli olduğunu yıllar içerinde eğitim için gittiğim her okullarda gözlemledim. Jonh Meehan’ın dediği gibi ”Öğretmenlerin en değerli kaynağı birbirleridir. İş birliği yapmazsak en fazla kendi bakış açımız kadar gelişebiliriz”. Sınıflarında fark yaratan pek çok öğretmen var okullarımızda. Pek az okulumuzda ise iş birliği yaparak ortak bir amaç doğrultusunda çalışan öğretmenler var. İşbirliği yapmanın ilk adımı bir araya gelip konuşmaktan geçiyor. Okulun amaçları, öğrenciler, eğitim programları ve pek çok konuda konuşabilmek. Bunun için zaman yaratabilmek. Okul liderlerinin önceliği de bu olursa o okulda kalite ve verimlilikten söz edilebilir. Dert edinilmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Sahi neden okullarda öğretmenler, iş birliği yapamıyor?
16. Değişime Nereden Başlamalı?
Bugüne dek gerçekleştirdiğim öğretmen eğitimlerinde istinasız en çok dile getirilen sözcük ‘’değişim’’ oldu. Öğretmenlerle aramızda; ülkenin eğitim sisteminden müfredatına, okul binalarından yöneticilerine ve hatta velilere uzanan bir yelpazede değişime dair pek çok şey paylaştık, konuştuk. Ancak bunlar değişirse eğitimde fark yaratan bir ülke olacağımız, öğrencilerimizin potansiyellerini gerçekleştirip zamana uygun becerilerle donatılacağı vurgulandı.
Değişim fark etmekle başlar. Neyi? Öncelikle kendimizi. Ahmet Hamdi Tanpınar “Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın.” der. Oysa sistemin ötesinde, öncelikle kendi etki alanımıza odaklanmak ve bakış açımızdaki değişimi sağlamak; zamanı, enerjiyi, emeği doğru kullanmamıza yol açacak anahtarların başında geliyor. Artık kronikleşmiş üç hastalığın; sorun odaklılık, kötümserlik ve “Önce onlar değişsin” anlayışının şifa bulması gerekiyor. Öğretmenlerin asıl gereksinimlerinin mesleki gelişimden önce kişisel gelişime yönelik eğitimler olduğunu gözlemledim, buna inanıyorum. Biliyorum ki, bakış açısı değişmeden bir adım ilerlenemiyor. Sevgili öğretmenler, vakit sizin için değişimi yakalama ve kişisel dönüşüm vakti!.. Önce kendinizden başlayın.
15. Duygusal Beyin Unutmaz
Öğrenme duygusal bir süreçtir. Aktif hafıza ve şimdiki zaman farkındalığını sağlayan duygusal beynin tetiklenmesi ile gerçekleşir. Eğitimin içeriği ne kadar güçlü olursa olsun öğretmenler her şeyin sonunda hissettiklerini hatırlar. İşte bu yüzden her eğitimin bitiminde onların oradan olumlu bir duyguyla ayrılmaları için elimden geleni yaptım. Bu bazen bir hikâye anlatarak, bazen birlikte bir filmi izleyerek, bazen de onlara sadece “Ne hissediyorsunuz?” sorusunu yönelterek oldu.
Aktivist şair Maya Angelou’nun dizelerindeki gibi:
“Anladım ki insanlar, onlara söylediklerinizi unutur, yaptıklarınızı unutur ama onları nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”
Yıllar geçse de öğretmenlerin aldıkları eğitimden geriye, öğrendiklerinden öte hissettiklerinin kaldığını öğrendim.
14. Kafa Karışıklığı İyidir
Fark etmek, fark edilen “şey” ile ilgili sorumluluk almaktır. Sorumluluk almak, fark ettiğimiz şeyi düzeltebilme ve dönüştürme gücünü aynı anda içimizde bulmamız anlamına gelir. Dönüşüm, dağın tepesinden kopan küçük bir kartopu parçasının hızla ve büyüyerek yol alması gibidir. Öğretmenlerin eğitimden farkındalıkla çıkmalarını sağlamak çok önemlidir. Bir şey değişir, her şey değişir. Eğitimlerimde öğretmenlerin ezberlerini bozmaktan, kafa karışıklığı ve hatta baş ağrısı yaşamalarından gizli bir mutluluk duyduğumu itiraf etmeliyim. En etkili eğitimlerin, öğretmenlerin akıllarında sorularla çıktıkları eğitimler olduğunu öğrendim.
13. Tükenmişiz Yâr Yâr Aman
Özellikle son 7-8 yıla dayanan önemli bir gözlemim var: Çoğu öğretmen tükenmişlik sendromu yaşıyor. Öğretmenlerin pek çoğu geçmeyen, tükenmeyen yorgunluklar, hayattan zevk alamama, çabuk sinirlenme, her şeyden rahatsızlık duyma, uyku bozuklukları, odaklanamama, aşırı gerginlik ve buna bağlı sırt ağrıları, baş ağrıları, migrenler, görme bozuklukları, sindirim bozuklukları gibi şikâyetler eşliğinde mesleklerini icra ediyor. Bana kalırsa eğitim sektörü açısından bakıldığında bu durum, bir an önce çözüm bulunması gereken sorunlar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Öğretmenlerin tükenmişlik sendromu yaşamalarına yol açan nedenler; sık aralıklarla değişen eğitim sistemi, uygulamalar, atamalar, değişen zaman, teknoloji, zamane çocukları ve aileler şeklinde sıralanabilir. Kişisel gözlemim ve görüşüm öğretmenlerin “iş yorgunluğu” olarak tanımladıkları bu durumun aslında onların “iç yorgunluğu” olduğu yönünde. Onlardaki bu iç yorgunluğunu yaratan ise sorun odaklı ve olumsuz bakış açıları nedeniyle etki alanlarına bir türlü odaklanamamaları. Oysa öğretmenlerin öğrencilerine nefes verebilmeleri için önce nefes almaları gerekiyor. Kendilerine nefes alacak zamanlar yaratmalarının ne kadar önemli olduğunu görmeleri gerekiyor.
12. Sohbet En Değerli Şeylerden Biridir
Öğretmen eğitimlerinin hem teknik hem de sanatsal bir yönü vardır. Eğitimin sanatsal yanı gerçek anlamda ustalık yani bilgelik gerektirir. Eğitim sanatını icra ederken, sırt çantanızda çok fazla yöntem ve teknik bulunmalıdır. Eğitimlerde öğretmenlerin kendilerini ifade etmelerine ve meslektaşlarıyla etkileşimde bulunmalarına fırsat vermek gerekir. Bu durumu yaratmanın en güçlü yöntemlerinden biri ise onlarla sohbet etmektir. Evet… Sohbet etmek; basit, sade ancak bir o kadar da güçlü ve etkili bir yöntemdir. Eğitimlerimde yargısız, yorumsuz, amaçsız olarak öğretmenlerle sohbet etmemin onlarda anlaşılmış olma duygusu yarattığını öğrendim.
11. Oyun Deyip Geçmeyin
Oyun deyip geçmeyin. Öğretmen eğitimlerinde sıkça yer verdiğimiz yöntemlerden biri olan oyun, olumlu duygu yaratma ve öğretmenlerin içsel güdülenmesini sağlama adına sihirli bir tasarımcıdır adeta. Oyun süresince öğretmenler akış adı verilen, kişinin dikkatini tümüyle yaptığı şeye odakladığı ve zamanın nasıl geçtiğinin farkında olmadığı psikolojik bir durumu deneyimler. Bu nedenle, eğlenmenin ve gülmenin insanın temel ihtiyaçlarından biri olduğunu unutmadan, eğitim sürecinde mutlaka oyunlara yer verilmelidir. Oyunlar, kimi zaman tanışma, kimi zaman buz kırıcı, kimi zaman sadece eğlenme amacı taşır. Eğitim uzmanlarının, farklı gruplara ve içeriklere yönelik oyun havuzunun olması gerekir. Oyunlar, olumlu etkilerinin yanı sıra riskler de taşır. Eğitimlerde, rekabetten çok iş birliğini ortaya koyan oyunlar seçmek daha doğrudur. Amaç, oyunbaz bir öğrenme ortamı yaratmak olmalıdır. Türkiye’nin hemen her yerinde öğretmenlerin “Öğrencilerimiz ya da velilerimiz bizi oyun oynarken görürse?..”düşüncesiyle tedirginlik yaşadıklarını ve bu eğlenceli deneyimden yeterince yararlanamadıklarını ifade etmeliyim. Oysa okullarımızda çok yönlülük, esneklik ve yaratıcılığın ortaya çıkması için oyunbaz öğretmenlere ve öğrenme ortamlarına gereksinim var.
10. Sen Kendini Bilmezsen Nice Okumaktır
19.yüzyılda Birleşik Krallık’ı yöneten Benjamin Disraeli der ki “Bir başkasına verebileceğimiz engüzel armağan, yalnızca kendi zenginliklerimizi onunla paylaşmak değil onun da kendi zenginliklerini görmesini sağlamaktır.” İnanıyorum ki, öğretmenlere verebileceğimiz en büyük armağan, onların kendilerini tanıma ve değerlerini keşfetme süreçlerine katkı sağlamak olacaktır. Öğretmenlerin mesleki gelişimlerini destekleyici eğitimler ne kadar çok ve ne kadar iyi tasarlanırsa tasarlansın, ülkemizin dört bir köşesindeki milyonlarca öğretmenin kişisel gelişimlerinin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kendilerini tanımaya çok ihtiyaçları var.
9. Ya Olduğun Gibi Görün. Ya Göründüğün Gibi Ol.
Bilgi, sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Eğitimlerde, anlatılan içeriğin ne olduğundan öte nasıl anlattığımız ve nasıl bir yaklaşım sergilediğimiz ne kadar önemliymiş. Amacımız doğrudan bu olmasa da gerçek olan o ki, model oluyoruz. İyi bir model olmak içinse; sakinlik, adaletli olmak, sorumluluk, zamanı iyi yönetmek, kararlılık, net ve açık olmak ve en önemlisi de söylediklerimizle davranışlarımızın birbiriyle tutarlı olması gerekiyor.
8.Fark Yaratanlar: Hobi, Sosyal Sorumluluk ve Hayat Boyu Öğrenme
Bu topraklardaki öğretmenlerimiz birbirinden muhteşem potansiyellere sahipler ancak pek çoğu bunun farkında değil. Farkında olanlarınsa bu potansiyeli hayata geçirmeye cesareti yok. Çünkü ortaya konması gereken o cesaret, konfor alanından çıkmayı, vazgeçebilmeyi gerektiriyor. Bunu başarabilen öğretmenler elbette yaptıklarıyla fark yaratıyorlar. Hepsinin ortak özelliği ise; tutkuyla bağlandıkları hobileri, gönüllü olarak yer aldıkları sosyal sorumluluk projeleri ve hayat boyu öğrenen olmaları. 15 yıllık mesleki deneyim sürecimde öyle öğretmenlerle tanıştım ki, 35-40 yıla yaklaşan meslek hayatlarında ilk günkü gibi varlığını koruyan öğrenme heyecanları ve meraklarıyla eğitimlerime büyük renk kattılar. Hayat boyu öğrenen olmanın branştan, mesleki kıdemden, çalışılan okuldan ya da şehirden tümüyle bağımsız olduğunu biliyorum artık. Hayat boyu öğrenen olmak için içinizde o RUH’u taşımanız gerekiyor.
7.Koçluk Fark Yaratır
İnsan, aklındakini görür, işitir ve doğru sanır. Çözümler içinse aklın dışına çıkmayı başarmak gerekir. Bu çok zor bir iştir. Eğitimlerde, eğitimcinin koçluk şapkasıyla süreci kolaylaştırmasının büyük katkı sağladığını deneyimledim. Nötr bakış açısı, olumlu dil, çözüm odaklı yaklaşım ve açık uçlu sorularla öğretmenlerin konuya odaklanmasını ve üzerinde düşünmesini sağlamanın, onların önünde yeni kapılar araladığını gördüm. İşte bu yüzden özellikle öğretmen eğitimi uzmanlarının kendilerini koçluk becerileriyle geliştirmelerinin son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
6. Plan Hiçbir Şeydir, Planlamak Her Şey
Planlamak, öğretmen eğitimlerine hazırlığımın her zaman en önemli sürecini oluşturdu. Planlamanız ne kadar iyi ise eğitim de o denli etkili ve verimli olacak demektir. Ancak deneyimlerime dayanarak belirtmeliyim ki, planlama süreci ne kadar büyük bir özen gerektirse de planınızın esneklik taşıması gerekiyor. Eğitimlerimde öyle beklenmedik durumlarla karşı karşıya kaldım ki, o anda tek yaptığım şu oldu: Ne önceye, ne de sonraya bak! Sadece yapabileceğinin en iyisini yapmak için yaptığın işe odaklan! O anda yaptığın şeyin seni ileri taşıyacağını unutma. Planlamaya her zaman güvendim ancak ünlü boksör Mike Tyson’un sözünü unutmadan : “Ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar herkesin bir planı vardır.”
5. Hikâye Oksijendir
Oksijensiz bir hayat olamayacağı gibi, hikâyesiz de “anlamlı” bir eğitim düşünülemez. Hikâye anlatmak; ikna etmenin, akılda kalmanın ve anlam yaratmanın en etkili yoludur. Eğitimlerimde anlattığım, paylaştığım hikâyelerle yüzlerce öğretmenin içindeki sıcak duygulara dokunabilmiş olduğumu umuyorum.
4.Dinlemek Bir Sanattır
Usulün esastan önce geldiği tek yer, iletişim. İletişimin ilk ve en önemli basamağında ise karşımızdakini dinlemek yer alıyor. Dinlemek, ama gerçekten dinlemek… Karşımızdaki öğretmene; dikkatimizi, gözlerimizi, kulağımızı ve yüreğimizi vererek onu bütünüyle dinlemek. O anda başka bir şey düşünmeksizin, tam olarak orada olmak ve öyle dinlemek. Etkili dinleme; satır araları, ses tonu ile vurgu yapılan kelimeler, kişinin beden dili ile ifade ettikleri ve bütünsel bakış açısı ile dinlemek şeklinde tanımlanabilir. Öğretmenleri, tüm eğitim sürecinde onları anlamak için dikkatlice dinlemek büyük önem taşıyor. Onların en çok gereksinim duydukları şeyin dinlemek olduğunu, anlatımın ötesinde dinlemeye zaman ayırmanın eğitimi nasıl farklılaştırdığını yıllar içinde öğrendim.
3.İlk Adım: Güven Ortamı Yaratmak
Eğitimde ilk önceliğin güven ortamı sağlamak olduğunu belirtmeliyim. Çünkü insanların kendini rahat biçimde ifade edebilmesi ve sürece dahil olması için, kendini güvende hissetmesi gerekiyor. İnsanlar fark edildikleri, karşı tarafın kendisine kulak verdiği ve kabul gördüğü yerde kendini ortaya koyuyor. Güven ortamı yaratmanın ilk adımında ise çoğu zaman içten bir gülümsemeyle “Hoş geldiniz”, “Merhaba” demek yeterli oluyor.
2. Hâlden Anlayan, Hâlinden Anlayanı Bulur
Empati, duygulara değer vermektir ve bağ kurmayı kolaylaştırır. Empati, eskilerin tabiriyle “halden anlamak”tır. Geride kalan 15 yılda gördüm ki; eğitimlere katılan öğretmenlerin pek çoğu eğitimden habersiz, çeşitli yargı/önyargılarla ve sorunlarla eğitim ortamına geliyor. Bu noktada öncelikle yapılması gerekenin, onların derin nefes almalarına fırsat verip “Sizi görüyorum ve anlıyorum” duygusunu hissetmelerine olanak sağlamak olduğunu fark ettim. Anlamak ise aklın değil duyguların işi… Eğitimlerimde bu anlayış hep aklımın ve kalbimin bir köşesinde yer aldı. Her öğretmenin aslında; hâlini bilen, okuyabilen, anlayabilen insanlara ihtiyaç duyduğunu hep hatırladım.
1. Pedagoji ve Androgoji Arasında Büyük Bir Fark Yok
Pedagoji ve androgoji alanında çalışan kuramcılar, iki alan arasındaki farkları; kendini algılama, deneyimler, öğrenmeye hazır olma, zamana bakış ve öğrenmeye yönelim olmak üzere 4 ana başlıkta sıralıyor. Ancak yıllar içerisindeki gözlemim ise son derece dikkat çekici. Öğretmenlerin, tıpkı çocuklar gibi kişisel kaygılarının olduğu, güvenli bir ortama gereksinim duydukları, eğitime etkin olarak katılmak, özgün birer birey olarak görülmek istediklerini yakından izledim. Eğitimde bireysel gereksinimleri göz önüne alınmasını ve mutlaka peki bu bizim ne işimize yarayacak sorusunun yanıtını almayı bekliyorlar. Eğitimlerimde, çoğu zaman öğretmenlerin, tıpkı öğrencilerimize benzedik diyerek bunu dile getirdiklerine şahit oldum.
Eğer merak ettiyseniz, nasıl ve neden karar verdim her yıl bir madde eklemeye detaylar burada
Öğretmen Eğitimleriyle Geçen 15 Yıl ve 15 Anlam