Değer bazlı yönetimle hiyerarşik yapılanmadaki keskinliği hafifletebilirsiniz
İlkini geçtiğimiz ay sizlerle paylaştığım “Öğrenenler Kahvesi”nin Kasım ayındaki konuğu Bahçeköy Yönder İlkokulu Müdürü Pelin Sağıroğlu oldu.
Sevgili Pelin Sağıroğlu Öğrenenler Kahvesi’ne hoş geldin. Yeni bir öğretim yılı, yeni bir okul; aslında çok da yeni değil senin için… Daha birkaç yıl öncesine dek çalıştığın bu kuruma bu kez yeni bir pozisyonda, Okul Müdürü olarak geri döndün. Bu durumun sende yarattığı duyguyu paylaşır mısın.
Son derece keyifli bir şey. Yönder kurulduğunda orada Eğitim Lideri Yardımcısı olarak çalışıyordum. İki yıl o görevi sürdürdükten sonra farklı bir deneyim için ayrıldım. Bir zaman sonra bu kez Eğitim Lideri olarak geri dönmek son derece gurur verici, yeniden birşeyleri yapılandırmak üzere burada olduğum için kendimi iyi hissettiğimi söyleyebilirim.
Eğitim sektöründe öğretmenlikle başlayıp okul liderliğine uzanan yaklaşık 20 yıllık bir deneyimin var. Daha önceki sohbetlerimizden de biliyorum ki sen farklı okul iklimlerinde ve sistemlerinde çalıştın. Onlardan biraz söz eder misin.
Öğretmenliğe devlet okulunda başladım ancak çok kısa süreli bir deneyimdi, 3 yıl çalıştım. Daha sonra şahıs ya da vakıf okulu niteliğinde farklı özel okullarda pek çok deneyimim oldu. Hepsinin kendine ait bir sistemi vardı.
“Farklı eğitim modelleri eğitimcilere olumlu bir bakış açısı katıyor.”
Görev yaptığın okulların öğretim programları ve sistemleri de birbirinden farklıydı. Bu farklılıklar sana ne kattı?
Özel sektör deneyimi içerisinde ilk olarak Alman ekolü olan bir okulda görev yaptım. Yine yeni bir yapılanmaydı. Türkiye’de Montessori programını ilk kez uygulayacak olan bir ilkokulun kuruluşunda yer aldım ve orada 4 yıl görev yaptım. Burada Montessori programını öğrenme ve uygulama fırsatı buldum. Daha sonra, Ataşehir’de açılan Yönder’in eğitim kadrosunda yer alarak Uluslararası Bakalorya Programı PYP’yi öğrenme ve uygulama imkanı buldum. Bu süreçte PYP Koordinatörü olarak görev yaptım. Keyifli, çok severek ve inanarak içinde yer aldığım bir sistem oldu PYP. Halen yetkilendirme sürecine ilişkin çalışmalarımız devam ediyor, şu anda adaylık aşamasındayız. Diğer yandan bir başka eğitim ekolü olan Reggio Emilia üzerine de iki yılı kapsayan bir deneyim edindim. Türkiye’de bu programı ilk kez uygulayacak olan bir okuldu. Reggio Emilia İtalya’da ilkokul, ortaokul hatta liselerde varolan bir sistem ancak kültürel bazı farklılıklardan dolayı ülkemizde daha çok okulöncesinde yaygın olarak kullanılıyor. Kişisel görüşüm Reggio Emilia eğitim programının ülkemiz için çok da uygun olmadığı yönünde. Ancak elbette birbirinden farklı eğitim modelleri, Türk eğitim programına ve biz eğitimcilere olumlu bir bakış açısı katıyor.
Bu sözlerini biraz daha açar mısın. Farklı eğitim modelleri içerisinde yer almak seni kişisel ve mesleki anlamda nasıl geliştirdi?
Alanım kimya olmasına karşın mesleğimin ilk 8 yılında sınıf öğretmenliği yaptım ve bu süreçte Montessori modelini deneyimledim. PYP ve Reggio Emilia ise yöneticilik dönemimde deneyimlediğim programlar odu. Farklı eğitim modellerinin hem akademik çalışmalarıma hem de günlük rutinlerime büyük bir zenginlik kattığını söyleyebilirim. Yöneticilik ve liderlik farklı şeyler. Tüm bu deneyimlerin özellikle liderlik boyutunda olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum.
“Liderliği dışarıdan yönergelerle yapamazsınız, ekibinize eşlik etmeniz gerekiyor.”
Peki, liderliği nasıl tanımlıyorsun? Senin için liderlik nedir, neye benziyor?
Liderliğin, bireyleri yönlendirmek veya bir süreci yönetmek olduğunu düşünmüyorum. Liderlik bana göre bireyler için vizyon yaratmayı tanımlıyor. Eğitim sektörü üzerinden söyleyecek olursak öğretmenler için farklı pencereler açmak, en önde yürüyerek onlar için yolu aydınlatmak, fener tutmak, o yola girmelerini sağlayıp bir anlamda onlara eşlik etmek şeklinde tanımlayabiliriz. Liderliğin dışarıdan yönergelerle yapılamayacağını düşünüyorum, ekibinize eşlik etmeniz gerekiyor. Eşlik etme sürecinde siz ne kadar donanımlı iseniz ekibiniz de bu zenginlikten yararlanabiliyor ve bu diğer yanıyla lideri de güçlendiren bir olgu aslında
Vizyon açmak, öğretmenleri geliştirmek noktasında bir okul lideri olarak senin hayat boyu öğrenmeye bakış açın nedir?
Öğrenme kesinlikle bitmiyor, her gün yaşadığımız canlı bir süreç. Yaşadığımız tüm olumlu ve olumsuz durumlardan çok şey öğreniyoruz. Yaşadıklarımızı doğru değerlendirmek, olumsuzluklar karşısında ümitsizliğe kapılmadan öğrenmeye devam etmek son derece önemli ve kıymetli…
Hayat boyu öğrenen biri olarak nelerden besleniyorsun?
Her şeyden, herkesten aslında. Bu bazen birlikte çalıştığın bir arkadaşın, bazen daha alt birimlerde çalışan bir personel olabilir. İkili diyaloglarda karşı tarafın verdiği tepki aslında bir şeylerin farkındalığını, öğrenmeni sağlıyor.
Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında Doktora’ya başlamak nasıl bir yol açtı sana?
Lisans mezuniyetimden yedi yıl sonra yüksek lisansımı yaptım. Sahada görev alıp içeriği deneyimlediğim ve kendime bir yol çizdiğim dönemde yüksek lisansa başladım. Yüksek lisansı bitirdiğimde sonrasında doktora yapmam gerektiğini biliyordum. Sadece uygun yer ve zamana ihtiyacım vardı. Özel üniversiteler ilk defa Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında Doktora programı açtıklarında hemen başladım. Önceleri bunun için geç kaldığımı düşünüyor ve üzülüyordum ancak şimdi üniversiteyi bitirip hemen yüksek lisans ardından doktora yapmanın doğru olmadığını görüyorum. Üniversitede akademisyen olarak görev yapacaksanız olabilir ancak eğitim sisteminin içerisinde aktif olarak rol alacaksanız saha deneyiminin ardından bu programları tamamlamayı daha doğru buluyorum.
“Yeni bir yapılanmaya geçmek, insanın kendini yeniden düzenlemesi çok kolay değil.”
Doktora yaptığın alan şu anki konumunun akademik altyapısını oluşturuyor. Akademik alanda kendini geliştirmenin okul liderliğine katkısı ne oldu?
Günlük rutinlerde yanındaki insanlardan, meslektaşlarından pek çok şey öğreniyorsun ancak konunun duayenlerinden yeni bilgiler öğrenmek, deneyimlerinle birlikte akademik bir altyapı oluşturmak anlamına geliyor. Bir başka deyişle deneyimleriniz daha anlamlı hale geliyor. Bazen içgüdüsel olarak yaptığımız şeyler var. Dayanağını belki de bilmeden, o güne dek öğrenmiş olduğumuz bilgilerle gerçekleştirdiğimiz ya da gördüklerimiz, duyduklarımızla yol aldığımız durumlar… Bunların hepsinin bir temeli var aslında. Yeni bir yapılanmaya geçmek, insanın kendini yeniden düzenlemesi, forma girmesi çok kolay değil. Ama bu tür dayanaklarla bunu yapmak insanı güçlendiriyor.
Birçok okul yöneticisinin işinde yaşadığı en büyük sıkıntı yoğunluk. Hatta pek çoğu “Okuldan ve odamdan bile çıkamıyorum” sözleriyle bunu dile getiriyor. Sen bu yoğunluğun içerisinde kendine nasıl vakit ayırabiliyorsun?
Çok zor… 8 yaşında bir kızım var ve bana ihtiyacı olduğunu biliyorum. Aslında okul yöneticiliği “Çok geç saatlere kadar okulda kaldım ve çalıştım” demek değil. Eğer gün içerisinde prosedür gereği yapmanız gereken şeyleri yapıyorsanız işiniz bitiyor. Ancak gün içerisinde öğrenci, öğretmen ve veli ile birlikte olduğunuzda prosedürleri yerine getirmek için daha farklı bir zamana ihtiyacınız oluyor: ya sabah çok erken ya da akşam saatleri. Doktora, bu yoğunluğun içinde ayrı bir yer kaplıyor. Sadece okula gidip gelmek, ders almak yeterli değil. Çok okumam, okuduklarımı yorumlamam ve aktarmam gerekiyor. Zor ama eğer isterseniz kendinizi buna göre düzenleyebilirsiniz. Elbette bazı şeylerden fedakârlık ediyorum. Sosyal hayatım belli dönemlerde bir parça daha pasifize oluyor. Ailemle ilişkilerimde birazcık daha geri planda yer alıyorum. Bu duygusal olarak aslında yorucu bir süreç, her şeye yetişmeye çalışırken kendinden fedakârlık ediyorsun.
“Hedeflere ulaşmak konusunda ısrarcıyım. Beni mutlu eden, motive eden şey belki de bu aslında. “
Seni bu zorluklara rağmen ayakta tutan nedir?
Bir hedefim var ve bu doğrultuda yol alıyorum. Bu benim hayata bakış açımla alakalı bir şey. Çok eskiden beri hep bir sonraki adımı planlayarak ilerledim. Buna kişilik özelliği diyebiliriz belki. Hedeflere ulaşmak konusunda da biraz ısrarcıyım. Beni mutlu eden, motive eden şey belki de bu aslında.
Ailem, tabii ki çok öncelikli ve önemli. İş benim için bir değer. Amaç ekonomik olarak bir gelir sağlamaksa bu pek çok yerde pek çok şekilde sağlanabilir. Ama ben 20 senedir bu işi yapıyorum ve bu benim için önemli bir değer artık. Hakikaten iyi bir şeyler yapmak üzerine yoğun çaba harcıyorum.
“Değer bazlı yönetim benim için çok önemli” demiştin bir sohbetimizde… Biraz bahseder misin değer bazlı okul yönetimi nedir?
Teorik bir tanım değil elbette. Okul sonuçta bir sistem bir örgüt. Hiyerarşik bir yapılanmanın ve belli sınırların olması gerektiğini düşünüyorum. Bu bizim biraz da kültürümüzle ilgili bir şey. Çünkü sınırları esnetmeye, açmaya, olumsuz kullanmaya biraz meyilli bir toplumuz biz. Değer bazlı yönetim bu hiyerarşik yapılanma içerisinde biraz o keskinliği hafifletmek anlamını taşıyor. Hiçbir zaman yukarıdan emir veren bir yönetici olmadım: Odamda oturayım, birileri gelsin bana bir şeyler sunsun, ben onlara geri dönüt vereyim, sınıfa gireyim öğretmeni denetleyeyim, gözlemleyim… Böyle bir yöneticilik anlayışım, bakış açım olmadı. Birlikte ne yapabiliriz? Benim öğretmenim değil onlar, biz birlikte çalışma arkadaşıyız. Ben böyle görüyorum. Onlardan ne alabilirim, ben onlara ne katabilirim? Bunun derdindeyim. Benim bu işbirliğinde pozisyonum okul müdürlüğü ama biz birlikte çalışıyoruz.
“Önceliğim okul kültürü oluşturmak, ortak bir dil sağlamak”
Bu yıl için okuldaki önceliğin nedir?
Öncelikle okul kültürü oluşturmak, ortak bir dil sağlamak ve bunu okul toplumunda yerleştirmek aslında. Çok yeni bir okuluz, ciddi bir kadro değişimi oldu ancak yeni bir okul için bunu avantaj olarak görüyorum, sadece biraz zamana ihtiyacımız var. Başarı hedef odağımızda hep var ama öncelikle öğretmenin okula mutlu gelmesi, okulda mutlu olması gerekiyor; aynı durum çocuklar için de geçerli. Diyoruz ki “Öğrenme, çocuk okulda mutluysa, keyifliyse, merakı devam ediyorsa gerçekleşir. Öğretmen okula mutlu gelirse ondan maksimum verimi alırız.” Okuldaki atmosferi doğru bir şekilde kurgulamak öncelikli hedefim.
Okullarda, okul liderleri aslında yalnız. İş yoğunlukları ve iç yorgunlukları var. Sen kişisel iç yorgunluğunu giderebilmek için ne yapıyorsun?
Her şeyi tek başıma yapamam. İşi doğru bir şekilde paylaşmak, delege etmek ve güvenmek gerekiyor. O zaman iş yükünüz hafifliyor. Öncelikle Müdür Yardımcılarıma güvenmek zorundayım. Organizasyonu doğru şekillendirerek her şeyi üstlenmemeye çalışıyorum. Kurucularımız Üstün Dökmen ve Süleyman Hecebil’in çok olumlu destekleri var. Onlara çok teşekkür ediyorum.
Öğretmen eğitimlerimde öğretmenlere naçizane tavsiyem: “Önce siz nefes alın ki nefes verebilesiniz.” Nefes almak için sen neler yapıyorsun?
Ben seyahati, gezmeyi seviyorum. Kendime küçük havuçlar yaratıyorum. Onlar beni çok rahatlatıyor ve bunu olabildiğince fazla yapmaya çalışıyorum.
“Sabahları 40 dakika yürüyüş yapıyorum”
Her sabah Bostancı’dan Bahçeyeköy’e uzun bir seyahat yaptığını biliyorum
Evet, bu yıl yeni başladığım bir şey. Köprü trafiğine girmemek için sabah çok erken kalkıyorum, çünkü stres ve yorgunluk okuldaki süreci zorlaştıracak bir şey. Uykuyla aram çok iyi değil. Erken bir saatte Avrupa yakasına geçiyorum. Sahilde yarım saat, 40 dakika kadar yürüyüş yapıyorum. Yalnız kalmak, bir kahve içmek, günü değerlendirmek ve orada bırakmak iyi geliyor.
Hayaller, hayal etmek senin için ne ifade ediyor?
Şu anda görev yaptığım okulun yeni kurulmuş olması beni heyecanlandırıyor. Projelerle okulu daha bilinir hale getirmek güzel bir hayal olarak önümde duruyor.
Biraz önce rutinin çemberin dışına çıkmak dedin. Bu yaz 3 haftalık bir seyahat yaptın. Bu seyahatin sana, mesleki gelişimine katkısı ne oldu?
Senelerdir İngilizce ile ilgili sorun yaşıyordum. Bir klişe olarak “Anlıyorum ama konuşamıyorum” durumu… Bunun için yurt dışına gitmem ve yalnız kalmam gerekiyor diye düşündüm. Günlük rutin içinde yaşadıklarımız bazen fazlaca olağanlaşıyor ve büyük resmi kaçırıyoruz. Daha önce hiç yaşamadığım bir deneyimdi, doğrusu bunun farkında bile değildim. 3 hafta boyunca yalnız kalmak, kendimi dinlemek, yaptıklarımı, yaşantımı gözden geçirmek çok iyi geldi. Bunu daha planlı ve daha sıklıkla yapmak gerektiğine inanıyorum artık.
Teşekkürler Pelin Sağıroğlu.
Bu söyleşiyi bir kahve eşliğinde bu şarkıyı dinleyerek okumanızı tavsiye ederim.