Sınıfa giren öğretmen nasıl bir duygu yaratıyor? Yarattığı duygu, öğrencilerin öğrenme heyecanları ve merak duygularını ya tetikler ya da köreltir. Öyle ki sınıfını varlığıyla dolduran öğretmen hemen fark edilir. Öğrenciler de daha öğretim yılının başında bunu hissederler. Böyle bir öğretmen sınıfa girdiğinde sınıfın havası olumlu yönde değişir. Öğretmenin yegane amacı; çocukların, sınıfta bulunmaktan mutluluk duyabilmelerini, işbirliği içinde çalışabilmelerini, enerji ve neşelerini kaybetmemelerini, potansiyellerini ortaya koyabilmelerini sağlamak olduğundan sınıfta “uyum ve ahenk” yaratmaya çalışır. Tıpkı bir orkestra şefi gibi.
Bir orkestrada, orkestra şefinin en önemli görevi, zamanlamaya sadık kalmak ve tempoyu korumaktır. Tempo olması gerekenden ne çok yavaş ne de çok hızlı olmalıdır. Benzer şekilde öğretmenin en önemli görevlerinden biri de öğrenme sürecindeki akış ve ritmin sürekliliğini sağlamaktır. (Örav-Öğrenen Lider Öğretmen Klavuzu, 2008). Böylece sınıf ortamında uyum ve ahenk yakalanır.
Öğretmen bilir ki; “Her öğrenci kendi sazını çalar. Buna karşı çıkmanın bir anlamı yok. En zoru müzisyenleri çok iyi tanımak ve uyum ahenk yakalayabilmektir. Bu uyum ve ahengi yakalamayı Daniel Pennac “Okul Sıkıntısı” adlı kitabında, “İyi bir sınıftan anladığımız, uygun adım yürüyen bir alay değil, aynı senfoni üzerinde çalışan bir orkestra olmalıdır. Ve sizin elinizde sadece ting ting yapan küçük üçgen veya blong bloyng yapabilen ağız arpı varsa, önemli olan bunların seslerini aynı anda, en iyi şekilde çıkartabilmelerini, mükemmel bir üçgen, kusursuz bir ağız arpına dönüşebilmelerini sağlamaktır. Katkılarının bütüne yansımasındaki kaliteyle gurur duymalıdır. Ahenkli oldukları sürece gelişim gösterdiklerinden, en sonunda küçük üçgen de müziği anlamış, belki baş keman kadar olmasa bile aynı müziği tanımış olacaktır”. ifadeleriyle anlatmıştır.
Bir sınıfla bir orkestra arasında doğal bir bağ olduğunu düşünüyorum…
Değerli Öğretmenler sınıfınızı büyük orkestra şefleri gibi yönetin!
Bir orkestra şefi büyük bir liderlik problemiyle karşı karşıyadır: Tek söz söylemeden kusursuz bir harmoni yaratmak. Italy Talgam, etkileyici TED konuşmasında tüm liderler için çok önemli dersler çıkararak 20. Yüzyıl’ın altı büyük orkestra şefinin kendine has stillerini gösteriyor. Harika bir video izlemeye değer…
Peki siz, sınıfınızda videodaki hangi orkestra şefisiniz acaba?
Neşe vermeyen bir şef ise düşünülemez
2003 Fransız yapımı KORO filmini bir de bu bakış açısıyla izlemek gerek. Filmin konusu kısaca şöyle: Sene 1949, savaş sonrası Fransa. Clement Mathieu, erkek öğrencilerin eğitim gördüğü bir yatılı okula öğretmen olarak gelir. Çocukların hepsi birbirinden çok farklı ve asi yaradılışlıdır. Clement önce ne yapacağını şaşırır, sonra da onlara en iyi bildiği şeyi öğretmeye karar verir; müzik! Kurduğu koro sadece kendisinin değil tüm çocukların hayata bakışını değiştirecektir.
Fransız yönetmen Christophe Barratier’ in senaryosundan yönetmenliğine, her safhasında bulunduğu Koro filminin müzikleri de kendisine ait. Dinlemek isteyenler için,
Filmin en ilginç ve dikkate değer kısmı ise ; Barratier’in oyuncu kadrosunu oluşturabilmek için 40 farklı koroyu dinlemiş ve en sıradan bulduğu çocuklarla hiç bir profesyonel yardım almadan altı ay boyunca çalışmış olması.
Peki ya müzik…
“Öğrenme sürecini” bir müzik türü olarak düşünecek olsak muhtemelen CAZ olurdu. Nasıl, caz sanatçıları notadan değil sokaktan, sosyal hayattan ilişkilerden beslenir… İşte öğretmenler de sadece ellerine tutuşturulmuş ders kitaplarından, kılavuz kitaplardan, öğretim programlarından değil müzikten, resimden, sinemadan, tiyatrodan, edebiyattan, spordan, kültürden, meslektaşlarından, sosyal medyadan beslenir ve bunları sınıfa taşır. Çünkü onlar “HAYAT BOYU ÖĞRENENLER” dir.
Sonsöz; sınıftaki o uyum ve ahenk içindeki müziği duymak içinde çocuklardan daha yüksek sesle konuşmazlar.