Ana Sayfa Blog Sayfa 3

Ezber Bozmanın Deneyimlenmiş 10 Farklı Yolu

Her gün sizi korkutan bir şey yapın

 Elenor Roosevelt

Tam 7 yıl önceydi. 2010’nın ilk günlerinde ardı ardına beyinle ilgili kitaplar, araştırmalar okumaya yoğunlaşmıştım. Beyin ve sinir biliminin çok önemli olduğu bir zamanı yaşıyorduk. Gün geçmiyor ki yeni bir araştırmayla, karşılaşmadığımız. Zamanın ruhuna uygun olarak, ister eğitimci, ister mühendis, ister yönetici, ister anne-baba, ister öğrenci olalım hiç fark etmiyor, mutlaka sahip olduğumuz beynin işleyişini bilmek ve anlamanın önemli olduğunu düşünüyordum.  Beyin araştırmalarında en dikkatimi çeken nokta ise şuydu; Beynimizin dinamik değişebilme ve gelişebilme özelliğinden dolayı hiçbir şey için geç değil.

”Plastisite terimi yunancada “plaistikos” kelimesinden kaynaklanır ve biçimlendirmek, şekil vermek anlamına gelir. Nöroplastisite özetle merkezi sinir sisteminin çevresel değişimlere uyum gösterebilme yeteneğidir. Nöraplastisite beynin öğrenme, unutma ve hatırlama yeteneklerine işaret ederek, beyindeki nöronlar ve oluşturdukları sinapsların vücudun içinden ve dışından gelen uyaranlara bağlı olarak gösterdikleri yapısalsal ve işlevsel değişiklikleri kapsar’. Nöraplastisite sürecinde, uyarılan bir nöron çevresindeki diğer nöronları uyararak, onlarda da plastik değişimlere sebep olmaktadır. ( Alıntı, goo.gl/93bQbW).  

Beynimizin plastisite özelliğinden dolayı her an yeni şeyler öğrenmenin aslında hayatımız ve hayallerimiz üzerinde dönüştürücü etkisi olduğu üzerine okuduğum bilgiler, bana yüzyıllar öncesinden Mevlana’nın şu dizelerini hatırlattı:

Dünle beraber gitti cancağızım

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…

Beynimizin dinamik değişebilme ve gelişebilme özelliğinden dolayı hiçbir şey için geç değildir. Her yaşta her şey öğrenilebilir. Yeter ki küçük bir adımla başlama cesareti gösterebilelim. Geriye bakıp keşke dememek, pişmanlık duymamak için bir adım atalım, zira beynimiz hazır bekliyor. 100 yaşındaki kadına pişmanlığı sorulunca: “Bu kadar yaşayacağımı bilseydim, 40 yaşında kemana başlardım. Şu an 60 yıldır çalıyor olurdum!’’ demiş. Kıssadan hisse, yeni şeyler öğrenmek gerekiyor. Her yenilik beynimizi etkiliyor.

Bu bilgileri okumak yetmemeliydi  benim için ve  kendi yaşamımda harekete geçmem gerekiyordu. Malum her 7 yılda bir insanın kendini gözden geçirmesi gerekiyor. 7 yıllık döngülerin hikayesini ‘’Kendini Yeni Bir Göl Arayanlar’’ adlı blog yazımda paylaşmıştım.

konforalanı

Harekete geçmenin anlamı benim için ‘’Ezber Bozmak’’ idi. Ezber bozmak!!! kimin peki? Tabiî ki kendi zihnimin ezberini bozmak. Alışkanlıklarımdan, yargılarımdan, bildiklerimden vazgeçmek. Ezber bozmak, aslında rahatsız olmakla başlıyor. Çünkü insan rahatsız olunca değiştiriyor. Bunun  için de ilk küçük rahatsız adımımı konfor alanımdan çıkmak olarak belirledim. Konfor alanı öyle rahattır ki aslında. İçeten içe bir süre sonra tüketinmişlik yaşatır. Konfor alanımdan çıkmak için de şuurlu olarak 10 farklı yol belirledim. Serbest gezen, tam bağımsız, hayallere değer vermeyi dert edinmiş organik bir eğitimci olarak belirlediğim 10 farklı yolu deneyimledim. Kendi ezberini bozmak yolunda konfor alanından çıkmak için adımlar atmak  pek de kolay değildi. Neyse ki iflah olmaz bir iyimserim. Roma bile bir günde kurulmadı öyle değimli.

İşte bu yazıyı paylaşmadaki asıl gaye; sahibinden deneyimlenmiş konfor alanından çıkmak için 10 farklı yolun size bir fikir vermesi.   İster hepsi kullanılır ister biri. isterse bambaşka yollar yaratırsınız. Sonuçta  bir tane yolu seçmek bile inanın konfor alanından çıkıp zihninizdeki ezberi bozmak için müthiş katkı sağlıyor, tecrübeyle sabit.  Elenor Roosevelt ne güzel ifade etmiş  ”Her gün sizi korkutan bir şey yapın”. Özellikle bu zamanda,  zaman, emek, enerji, sevgi, para çok değerli. Ayırtedebilmek gerekiyor neye, ne zaman, ne kadar vermek gerektiğini.

Uzun bir girizgahtan sonra, sadede geleyim. İşte benim, son 7 yılda ezber bozmak için deneyimlediğim 10 farklı yol. 

1. Okumak okumak okumak  

okumak

Antik yunanda okumanın iyileştirici etkisi olduğuna inanılırmış.  Kendi ezberimi bozmaya ilk olarak kitaplığımdan başladım. Mesleğime dair kitapları bir kenara bıraktım. 7 yıl içerisinde sayılıdır eğitime dair okuduklarım. Beyin, yönetim, liderlik, edebiyat, sanat, yaratıcılık, sosyoloji, tarih, psikoloji, teknoloji, gelecek, insan kaynakları, masallar, çocuk kitapları ve başka pek çok farklı alanda yazılmış kitapları daha çok okumaya başladım. Okuduklarımdan bazılarını da haftanın kitabı olarak Eğitimpedia ve kendi blogumda yazdım. Okuduğum kitapları yazmak ve paylaşmakta öğrenme yolculuğuma çok katkı sağladı.

2. Twitter

twitter

Dijital teknolojiler ve sosyal medya araçları uzağı yakın etti benim için. Ve @twitter müthiş bir öğrenme kaynağı oldu yıllar içinde. Çok şey öğrendim, paylaşılanlardan, birbirinden farklı bakış açılarından. Dünyadan, ülkeden daha yakından haberdar oldum. Her şeyin kısıtlandığı zamanlarda özgür bir ortamdı (zaman zaman bu mecra da kısıtlansa da). 140 karakterde (şimdiler 280 ve bu hiç hoşuma gitmedi) okumak ayrı bir keyif oldu. Basit ve sade yazma konusunda hayli becerimi artırdı. Takip ettiğim kişilerin %80’ini gayet şuurlu bir tercihle başka sektörlerden, uzmanlıklardan, farklı  ilgi alanları olan kişilerden seçtim. Zaman içinde  pek çok yeni sosyal medya aracı çıktı. Lakin ben bir tek twitterı sevdim kendime uygun buldum. @mursidedemirkol 

3.Koçluk Eğitimi

koçluk

Mesleki gelişimim için başladığım koçluk eğitiminin kendimi, mesleğimi değiştirmekten öte dönüştürebileceğini hiç tahmin etmemiştim ilk başlangıçta. En büyük şansım ise Erickson Koçluk ekolüyle tanışmam ve Zerrin Başer’in hocam olması oldu. Uzun süren eğitimler, sınavlar, koçluk pratikleri ve sonrasında başladığım bireysel ve takım koçlukları,  insana, insanın potansiyeline dair tüm ezberlerimi yıktı. Farkındalığın, odaklı düşünmenin, nötr kalabilmenin, hayal etmenin gücünü gördüm. Şebnem Ferahın şarkısında olduğu gibi sil baştan oldu pek çok şey hayatımda. Koçluktan önce ve koçluktan sonra diye ikiye ayırıyorum geçen yılları. 

4.Radyo Karavan

radyo karavan

TV izlemeyi tamamen bıraktım ve radyoya kulak verdim. Kurumsaldan ayrılıp zamanın ruhuna uygun bir girişim gerçekleştiren ve  internet üzerinden yayın yapan radyolarını kuran 25 yıllık radyocu sevgili Ayça Şen ve eşi Toni Drosa. İlham veren bir hikayeleri var, yakından dinleme fırsatım oldu. Kurdukları, Radyo Karavan adı gibi, zamanı durduran, hikayeleri çok, neşesi bol, çemberin dışına çıkartan, gönlü geniş, ruhu genç, serbest gezen bir radyo. Hafta içi her sabah canlı yayınlarını (kaçırırsam illa ki arşivden) dinlemek hayli ezberimi bozdu. Radyo Karavan aracılığıyla tanıştığım gerek radyodaki programlardan gerekse dünyanın bambaşka ülkelerine gittiğimiz radyon karavan gezileri aracılığıyla birbirinden renkli insanları tanımak ve hikayelerini dinlemek zenginlik değil de nedir ki? Emek, çaba, hayaller ve sevgi üzerine kurulmuş bir girişimin,  dinleyicilerinin desteğiyle Patreon bağış ile yaşatılması ise ancak canı yürekten taktir edilir.

5. Kongre, Zirve, Konferans 

kongreler

Mesleğim gereği eğitim sektöründeki pek çok kongre, zirve, konferans, sempozyum, seminer vs. katıldım. Bir süre sonra hep aynı insanlar, konular, konuşmalar. Bir kısır döngü oldu adeta benim için. Öğrenemediğimi hissetim.” Bir insanın, zaten bildiğini düşündüğü bir şeyi öğrenmesi imkansızdır” der Epiktetos … öğrenmeye istekli ol. Eğitim tasarlayan,  içerik geliştiren biri olarak artık beslenemediğimi düşündüm ve bu etkinliklere gitmeyi bıraktım. Zamanımı, enerjimi, paramı eğitim sektörü dışındaki etkinliklere gitmeye ayırdım. Dijital teknolojiler, sanayi, insan kaynakları, Tedx, pazarlama, kadın derneklerinin, girişimcilerinin etkinliklerindeydim. Gözlem yaptım, dinledim, pek çok kişiyle tanıştım sohbet ettim. Bu etkinlikler içerisinde en çok ilham aldığım, öğrendiğim her yıl  merakla beklediğim ise MCT’nin   İnsan Kaynakları Zirvesi oldu. 

  1. Sivil Toplum Gönüllüğü

sosyal sorumluluk

Hayat paylaşıldıkça güzel. Etki alanımda bir şeyler yapma gayreti hep vardı. Ancak son 7 yılda tümüyle odaklanarak fırsatları yakalamaya çalıştım. Öğretmenler, kadınlar ve gençler ise hassas noktamdı. Ne şanslıyım ki, ülkemizin pek çok ilinde 100’e yakın okulda binlerce öğretmene  eğitim verdim, birbirinden deneyimli, sıra dışı,  yüzlerce gönüllü meslektaşımla yol arkadaşlığı yaptım,  15-35 yaş arasındaki eğitimini yarıda bırakmış genç kadınların yaşam becerilerini geliştirmeyi hedef alan ‘’Hayat Dolu Buluşmalar’’ın gönüllü eğitmeni oldum. üniversiteli bursiyer kız öğrencilere gönüllü koçluk yaptım. İnsan isteyince illa ki bir fırsat buluyor. Gönüllülüğün sağladığı manevi doyum ve kişisel gelişimin ise sanırım hiçbir profesyonel işte sağlanamıyor. 

7.Yoga

yinyogaegitmenliği

Hayatın karmaşa ve karışıklığı içinde belki de en çok göz ardı ettiğimiz şey bedenimiz. Ancak zorda kalınca ki bu hastalıklar ortaya çıkınca oluyor, hatırlıyoruz. Yapmamız gereken değişikler olduğu halde yapmıyoruz, sonrasında yapmak zorunda kalıyoruz. Böylelikle, sağlığa, beslenmeye, yavaşlamaya, dinlenmeye, sadece kendimiz için vakit geçirmeye ayırıyoruz. Yoga’ya başlamak beni iyileştirdi. Bedenden öte zihni esnetebilmeyi hedef alan ve omurgayı güçlendirmeye odaklanan yoga bir sükunet sağladı. O yıllarca alıştığım  hareketli sporlardan vazgeçip yogayı seçmem hem bedenimim hem de zihnimin ezberimi bozdu.

8. Seyahat

seyahat

”Hayallerimden başka ülkelerim yoktu”. Nazan Bekiroğlu

Son 7 yılda bavulum hep kapının arkasında oldu. Yurt içine-yurt dışına bulabildiğim her fırsatta, bazen günü birlik bazen birkaç haftalık, pek çoğunda tek başıma yolculuklar yaptım. Bir yerlere giden insan, asla aynı kişi olarak dönmez  (Dupa (2012) Cristian Mungiu) denilmiş ya. Evet tam da öyle oldu her seferinde  yenilenerek ve kendimi daha çok keşfetmiş olarak döndüm. İlk kez gittiğiniz bir şehirde saatlerce yürümenin bedeni de zihni de dinlendiren bir etkisi olduğunu deneyimledim. Ve tabi bir yay burcu olarak doğamdaki özgürlük ve seyyahlığı ortaya çıkardım. 

9. Hobin Kadar Konuş

astroloji

İnsanı anlamak, potansiyelinin farkında varması ve bunu kullanması için desteklemeyi, eğitim ve koçluk aracılığıyla kişisel ve mesleki amaç edinen birinin tabiî ki seçeceği hobi de bunlara uygun olmalıydı. 5 yıl boyunca hafta 1 gün Yasemin Boran’dan eğitimini aldığım Astroloji ah ne çok zenginlik kattı bana. Kadım medeniyetlerden beri varolan bir bilgi sistemiyle tanışmak ve onun aracılığıyla önce kendi potansiyelimi keşfetmek, kendimi daha iyi tanımak, her şeyin bir vakti olduğunu bilmek ve ona göre davranmak, hazırlığımı yapmak anlamında bir nevi yol gösterici oldu. İnsanın seveceği bir hobisi olunca inanın yoğunluk ve yorgunluktan dem vurulsa da zaman yaratılabiliyor. Hobisiz bir  hayat çok renksizmiş şimdi daha rahat görebiliyorum.

10. İlle de Sanat

sanat

Bir blog yazımda vurguladığım gibi, sanatın ve yüreğin çağındayız. Herkesin ikinci dili sanat olsaydı dünya başka bir yer olurdu diye okumuştum bir yerlerde. Sinemaya, müziğe daha çok vakit ayırmak. Sergileri gezmek. Bunca kaosun, karışıklığın olduğu dünyada derin bir nefes almaya gereksinim duyduğumda sanat iyi geldi. İyi duygularım yükseldi ve beni hep güçlü tuttu.

11. TED

TED

İşin özü,  zaman öncelikle kendimize, açık bir yürekle ve özgür bir zihinle bakma zamanı.

Hayat bir sınavdır, bir maceradır, bir mücadeledir bir hikayedir. Hayat bir hayaldir. Aman ha kurduğunuz hayallere dikkat edin. 2018 ayının ilk gününde ilk yaptığım iş yeni bir 7 yıl döngüsü için ezberimi bozacak yeni yollar bulmaya başlamak oldu.

Peki siz kendinizin ezberini bozmak için hangi yol/yolları tercih edeceksiniz? Ve neden bunları tercih ettiniz? Bir düşünün derim. Sadece bu soruları düşünmek için bile kendinize bir yarım saat ayırın. 

Aklınızı, kalbi açık, bedeni rahat bırakın. Pablo Neruda’nın ”Yavaş Yavaş Ölürler” şiiriyle baş başa bırakıyorum. Hoşçakalın:)

Yavaş Yavaş Ölürler
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yenilikçiler Yaratmak ‘’Dünyayı Değiştirecek Gençler Yetiştirmek’’

Yaratıcılık, disiplin ve çocuksu bir ruhun birleşiminden oluşur.

Robert Greene

Kaynakların azaldığı, rekabetin arttığı, fark yaratmanın ise bir değer olarak öne çıktığı günümüz dünyasında, yenilikçi gençlerin yarattığı katma değer gittikçe önem kazanıyor. Yenilikçi gençlerin yetişmesi ise okulların yegane amacı olmaya başladı tüm dünyada. Harvard Üniversitesi eğitim uzmanı, Tony Wagner’in, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınevi tarafından Aytül Özer çevirisiyle 2016 yılında yayımlanan, “Yenilikçiler Yaratmak: Dünyayı Değiştirecek Gençler Yetiştirmek” adlı kitabında özellikle de yenilikçi gençlerin hikâyeleri hayli ilgi çekici. Tony Wagner, Amerika’da çeşitli lise, yüksekokul ve üniversitelerde okuyan yenilikçi gençlerin zihinsel, duygusal ve sosyo-ekonomik özelliklerini incelemiş. Kitapta, yenilikçi gençlerin hikâyelerinin yanı sıra anne babalar, öğretmenler ve iş dünyasındakiler işine yarayacak pek çok fikir var. Değişimin zorunlu olduğunu belirten Tony Wagner, ‘’21. yüzyılın sorunlarına, 20. yüzyılın çözümlerini üreten bir eğitim sistemine sahibiz’’diyerek  anne babalık alışkanlıklarından eğitim sistemine, iş dünyasının kurallarından toplum düzenine kadar her alanı kapsayan öneriler sunuyor.

Tony Wagner, kitabında özellikle eğitim sistemini eleştirirken, gençlerin okula karşı gittikçe ilgisinin azaldığını belirterek,  bundan sonraki en büyük zorluk, gençlerin güçlü olmasını sağlayan bir eğitim sistemi tasarlamak” diye ifade ediyor.

Tony Wagner’a göre gençlerin yenilikçi olmasını belirleyen üç temel unsur var. Bunlar, oyun, tutku ve amaç. Wagner dünyada artık bütün öğrencilerin, kariyer, sürekli eğitim ve yurttaşlık açısından gereksinim duydukları yeni becerilere ‘’Yedi Hayatta Kalma Becerisi’’ adını vermiş ve şöyle sıralıyor kitabında:

  1. Eleştirel düşünme ve sorun çözme
  2. İlişki ve iletişim ağlarında işbirliği ve etkileyerek öncülük etmek
  3. Ataklık ve çevreye ve koşullara uyum
  4. İnsiyatif ve girişimcilik
  5. Bilgiye erişme ve onu analiz etme
  6. Etkili sözlü ve yazılı iletişim
  7. Merak ve hayal gücü

Kitapta iş dünyasına şöyle sesleniliyor: ‘’Yıllarca konuşulan; öğretmenlerin, anne-babaların ve öğrencilerin daha fazla sorumlu tutulması oldu. Eğitim sistemimizi köklü bir biçimde iyileştirmek için şimdi sorumluğun bir bölümünü üstlenme sırası sizde’’.

Kitapta, söyleşilere eşlik eden video önerilerine de yer verilmiş. Her bir video birbirinden ilgi çekici ve bilgilendirici. Kitabın son sayfalarında yer alan ‘’Genç Bir Yenilikçiye Mektup’’ gençlere, girişimcilere ve hayat boyu öğrenenlere önemli tavsiyeler var. Mektup uzun ancak kısa bir bölümünü paylaşmak isterim.

‘’’….Bir diğer zor şey: Başarısızlığa uğrayacaksın ve büyük olasılıkla bu sadece bir kez olmayacak. Eğer başarısızlığa uğramıyorsan işi fazlasıyla garantiye alıyorsun demektir. Başarısız olmak cehennem azabı verir; özellikle de herkesin gözü önünde başarısız olmak. Ancak en değerli derslerden bazılarını başarısızlıktan olacaksın; hatta başarılardan aldığın derslerden daha fazlasını. Başarısızlığının (başarısızlıklarının) nedenlerini düşünüp taşındıkça kendini güçlü ve zayıf yönlerini- daha iyi anlama noktasına varacak, istek ve çabalarını ona göre ayarlayacaksın. Yapmaya çalıştığın şeyin ne olduğu ve onun işe yaraması için neler gerektiği konusunda da kafan daha berrak olacak. Başarısızlığı, öğrenmek için yapılan bir tekrar gibi düşün.

Yapman gereken en zor ve en önemli şeylerden biri kendine ve vizyonuna inanmak. Başarısızlık karşısında bu  özgüveni korumak özellikle zordur. Ancak başarmaya çalıştığın şeyin doğruluğundan kendin emin olmazsan azim gösteremezsin. Kimi insanlar senin özgüvenini kendini beğenmişlikle karıştırabilir ve çoğu kez sana düpedüz haksız olduğunu söyleyeceklerdir. Bu tür parazitlere kulak vermek. Ancak alçak gönüllü kalmaya çalış. Başarılı olursan insanlar sana iltifat edecek, egonu besleyecek, ne kadar mükemmel olduğunu söyleyecek. Bu gürültüye de kulak verme…’’

Dünyayı değiştirecek gençler yetiştirmeyi dert edinen  anne-babalar, eğitimciler  ve liderler, bu kitap sizin için…

Yenilikçiler Yaratmak

Bu yazım 22.01.2018 tarihinde Eğitimpedia‘ da yayınlanmıştır.

 

Triggers (Değişim Çarkı)

 Özellikle yeni bir yıla girerken ‘’değişim’’ üzerine düşünürüz, alışkanlıklarımızı, düşüncelerimizi değiştirmek üzerine yepyeni kararlar alırız. Değişim sihirli bir kelime ancak değişimi gerçekleştirmek o kadar da kolay değil.  Değişim, yetişkinlerin değişim konusundaki hem istekleri hem de dirençleri üzerine düşünürken Triggers (Değişim Çarkı) kitabına rastladım. Dünyaca ünlü yönetici koçu Marshall Goldsmith, Mark Reiter’le birlikte, yetişkinlerin davranışlarını değiştirmesi konusunu ele almış Triggers (Değişim Çarkı) kitabında. Mediaacat  Yayıncılıktan çıkan kitapta pratik ve hayata kolaylıkla geçirilebilecek tavsiyeler sunuluyor.

Sohbet edilir gibi bir üslupla yazılmış kitapta, davranışlarımızı değiştirmek için başımıza hayatımızı tehlikeye sokacak bir darbe almamız şart değil!  vurgusunu yapılıyor. Marshall Goldsmith,  koçluk yaptığı kişilerle ilgili hikayelere de yer verdiği kitabında, basit bir soru soruyor. ‘’hayatında yaptığın en büyük davranış değişikliği nedir?’’ ve şöyle devam ediyor.’’ve iki mutlak ve değişmez gerçek vardır: Bunlardan birincisi davranışlarda kayda değer değişimler elde etmek çok zordur. İkincisi ise gerçekten istemediğimiz sürece, kimse bizi değiştiremez.  Davranış değişikliğine başlamak zor, devam ettirmek daha zor, değişimin kalıcı olmasını sağlamaksa en zorudur. Hatta bir yetişkinin davranışlarını değiştirmesinin, duygusal bir varlık olan insan türü için başarılması en zor şey olduğunu söyleyebilirim. Abarttığımı düşünüyorsanız, aşağıdaki soruları cevaplayın:

  • Hayatınızla ilgili değiştirmek istediğiniz şeyler nelerdir? Büyük bir şey olabilir, örneğin kilo vermek, işinizi ya da mesleğinizi değiştirmek. Ya da örneğin saç şeklinizi değiştirmek veya annenizi daha fazla aramak ya da oturma odasını değiştirmek gibi küçük bir şey de olabilir.
  • Ne kadar zamandır uğraşıyorsunuz? Kaç ay ya da kaç yıldır sabahları uyandığınızda kendinize ‘’Bugün bu değişikliği yapacağım’’ cümlesinin çeşitli versiyonlarını söylüyorsunuz?
  • Nasıl gidiyor? Bir başka değişle, hayatınızda bir değişiklik yapmaya karar verip hemen harekete geçtiğiniz ve sonuçtan tatmin olduğunuz herhangi bir olay oldu mu?

Yetişkin insan olarak davranışlarımızın değiştirmekten daha zor bir iş yok. Değişimden kaçmak için mazeretler bulmakta ise çok iyiyiz. Sürekli bahane üretiriz, mantıklı sebepler buluruz, çeşit çeşit inkar ve direnç davranışını tetikleyen inançlar besleriz. Bunun sonucunda, olmak istediğimiz kişiye dönüşmeyi başaramayız. Triggers (Değişim Çarkı) kitabında Goldsmith, hayatlarımızı nasıl değiştirebileceğimize, bu değişimi nasıl kalıcı kılabileceğimize ilişkin kişisel bir yol haritası sunuyor.

Yaptığımız tüm planlara ve koyduğumuz hedeflere rağmen, bizi hatalara sürükleyen ve pişmanlıkla sonuçlanan pek çok çevresel ve içsel tetikleyicilerin neler olduğu ise  kitapta en ilgimi çeken bölümdü.

Hayatı, alışkanlıkları ve düşüncelerindeki değişim için küçük bir adım atmak isteyenler bu kitap sizin için..

triggersdeğişimçarkıBu yazım 11.01.2018 tarihinde Eğitimpedia‘ da yayınlanmıştır.

*görsel goo.gl/peJxSY

Ne Dem Baki Ne Gam Baki…

2017 yılını tek bir cümle ile özetleyecek olsam. Cümle şu olurdu, ”Yağmur yağdığı zaman… yağar da yağar”.  Evet tam olarak böyle geçen bir yıldı benim neznimde. Yağmur yağdıkça yağdı. Yürünen yol ayaklara dolandı, bir nehir gibi akmadı. Çoğu zaman, imkansız, korkutucu göründü. Dünyanın, ülkenin, insanların karmaşası, öfkesi,  nefreti, hüznü, mutsuzluğu, kaosuna rağmen dinlenilen, okunan, izlenen hikayeler, hayaller umut oldu bana. Ve daha her şeyi dikkatle dinlememi sağladı. Albert Camus, büyük fikirler dünyaya güvercinler gibi nazikçe gelirler… bağırış çağrışların arasında, belki dikkatle dinlersek, hayata ve umuda doğru hafifçe çırpılan kanat seslerini duyabiliriz”demiş . Bu kaosta pek çok fikirler kaçırıyoruz. Tüm kalbimle inanıyorum ki, hayal kurmak, paylaşmak, üretmek, hareket etmek ve iyi duyguyu yüksek tutmanın geçer akçe olduğu zaman değil fikirler pek çok şeyi kaçırmayacağız. En başta da zamanı. Ne kıymetlidir zaman, geri dönüşü olmayan. 100 yaşındaki kadına pişmanlığı sorulunca: ”Bu kadar yaşayacağımı bilseydim, 40 yaşında kemana başlardım. Şu an 60 yıldır çalıyor olurdum!” demiş. Ah nasıl bir pişmanlıktır bu yüreğe dokunan.  İşte bu yüzden her daim hareket etmek gerek ileriye doğru. Küçük küçük adımlar atabilmeli hayallerimiz için. Eskiler ne güzel söylemiş. Nerede hareket orada bereket. Hareket iyidir yaşatır. Durağan şey durduğu zaman kendini zehirler. Tıpkı göl gibi. 

Atılan o küçük küçük adımlar bir anda mı sonuç verecek. Hayır belki de yıllar yıllar alacak. hayal bir tohuma benzer, ekeceksiniz ve sabırla bekleyeceksiniz toprakta yeşermesini. Tıpkı bana ilham veren bu  hikayedeki gibi. 

20’li yaşlarınızda  bir vals besteliyorsunuz  ve bir hayal kuruyorsunuz. Ancak sonrasında, tutkunu olduğunuz müzik yerine  başka bir kariyerde ilerliyorsunuz. Kurduğunuz hayal ise 47 yıl sonra gerçekleşiyor. Bestelediğiniz ”And the Waltz Goes On” adlı valsiniz tüm müzik otoritelerince bu yüzyılın en önemli müzisyenlerinden biri olarak kabule dilen Andre Rieu ve orkestrası tarafından Viyana’nın en güzel konser salonlarından birinde çalınıyor ve siz en önlerde dinliyorsunuz. Hikayenin kahramanı usta aktör Anthony Hopkins. 

Videoda göreceksiniz, Anthony Hopkins,  bestesini ilk kez nasılda mutluluk ve heyecan içerisinde dinliyor. Bir hayalin gerçekleşmesi için bazen bir ömür beklenebileceğini ve o hayal gerçekleştiğindeki yaşanan duyguları insanın yüzünden nasılda okunabildiğini görüyorsunuz. 

And the Waltz Goes On” her dinlediğimde bana umut veriyor. Hem müziğin kendisi hem de Anthony Hopkins’in  tavrı. 

This is Us dizisinde geçen şu cümle aslında geçen yılın özeti gibiydi adeta, ”en ekşi limonu alıp ondan nasıl bir lezzetli limonata yaptığını anlatırsın”.  Yaşanan her şey bir hikaye aslında. Her hikayede maalesef istenilen sonla da bitmiyor. Peki, hikayenize farklı bir son bulabilir misiniz? İşte o anda, ne istiyorsanız onu gözünüzün önüne önüne getirin ve farklı bir seçim yapın.Yaşamak istediğiniz bir sona doğru gitmeye başlarsınız…yapabilir misiniz?

Hayatın o hızlı akışı zaman zaman kendimize emek vermeyi unutturabiliyor. Emek vermek nedir ki?  Bazen sadece kendimize soru sormak? Şu an ne hissediyorum? Ne düşünüyorum? diye. 

Peki ya mutluluk? 

O çok sevdiğim Harry Potter kitaplarındaki ‘‘Mutluluk he zaman vardır. En karanlık anlarınızda bile. Yeter ki ışığı açmayı unutmayın”. cümlesini 2017 yılında, kimi zaman uyguladım kimi zaman uygulayamadım. Hakkımı yemeyeyim,  ışığı açtığım zamanlarda cesaretle yüzleştim ve kalbimi sevgiye açtım. 

İnsanı ayakta tutan HAYALLER VE UMUT’tur. Ve her yeni başlangıç, hayallerimizi ve umudumuzu tazelemek adına bir vesile aslında. Lakin öncelikle biten yıldan öğrenilmiş derslere göz atmak gerek. Yaşanılanlardan ne öğrendim, bana ne kattı, neyi farkettim diye. 

2017 yılı beni  sınırlarım dışında bir şey yapmaya itti. Basit ve sade yaşamak. Size de tavsiye ederim, olması gerekenleri bırakın ve kendinizi olasılıkların zengin uçsuz dünyasına bırakın.

Unutmayın,

Ne dem baki ne gam baki….

2018’de,

Hayallerinize değer verin

Sahip olduklarınızın kıymetini bilin

Hepimizin içinde gizli coğrafyada keşfedilmeyi bekleyen ıssız bir ada vardır. İşte o adayı keşfetmenizi dilerim.

Mürşide

Şimdi’nin Gücü

Zaman değerli değildir çünkü bir illüzyondur. Zamana, yani geçmişe ve geleceğe ne kadar çok odaklanırsanız, şu ânı o kadar kaçırırsınız. Yani asıl değerli olan şeyi.”

İlk kez 7 yıl önce okuduğum Eckhart Tolle’nin Şimdi’nin Gücü kitabını tekrar okudum ve paylaşmaya karar verdim Eğitimpedia okuyucularıyla. Her şeyin hızla aktığı bu zamanda şimdiye odaklanmayı tekrar hatırlamak için.

Kitabın arka kapağındaki cümleler ise kitabı özetliyor.

‘’Üstat Eckhart Tolle kısa sürede bir bestseller haline gelen bilgelik dolu bu eserinde bilincimizde ve yaşamımızda mucizevi bir değişim yaratabilecek evrensel bir öğreti sunuyor. Tolle, tüm ıstırap, endişe ve korkulalarımızın, dolayısıyla mutsuzluğumuzun gerçek kaynağını çarpıcı bir biçimde gösterip, onu şimdi ve burada nasıl aşabileceğimizi, huzur ve mutluluğa hemen şimdi nasıl kavuşabileceğimizi, bilincimizi hemen şimdi dönüşüme uğratıp nasıl aydınlanabileceğimizi, gerçek Var’lığımızla hemen şimdi nasıl birleşebileceğimizi anlatıyor. Eleştirmenler böyle bir kitabın çok nadir olarak geldiği konusunda görüş birliğine varırken, okurlar yaşamlarında olağanüstü değişimlerin meydana geldiğini bildiriyorlar. Şimdi’nin Gücü yaşamımızın her anının bir mucize olduğunu fark etmemizi sağlıyor ve büyük bir yetkinlikle Şimdi’nin gücüne nasıl erişebileceğimizi açıklıyor’’

Düşünmenin tek geçer olduğu bu zamanda Eckhart Tolle diyor ki ‘’  Düşünmek bir hastalık haline gelmiştir. Hastalık bir şeylerin dengesi bozulunca ortaya çıkar. Örneğin, bedende hücrelerin bölünmesi ve çoğalmasında  yanlış bir şey yoktur,  ama bu işlem tüm organizmaya aldırmadan sürdüğünde, hücreler dengesizce çoğalır ve biz hastalanırız.

Düşünmek tamam peki ya hissetmek! Hissetmek için şimdiye odaklanmanın yolları yöntemleri sunuluyor okuyucuya. Kolay, bir solukta okunacak bir kitap değil. Yavaş yavaş sindire sindire okunacak bir kitap Şimdi’nin Gücü.

 ’Batan güneşin parlak mavi bir gökyüzüyle kaplı turuncu-sarı ışınları, özel zamanlarda, öylesine dikkat çekici bir güzellik sunabilir ki, biz bu görüntü karşısında bir an huşu içinde donup kalabiliriz. O anın ihitaşamı bizi öylesine hayran bırakır ki, gevezeliği bitmek bilmeyen zihnimiz bir an susar, böylece bizi –zihinsel- olarak şimdi ve burada’dan başka bir yere frılatıp atamaz. O ışık dolu anda adeta, daima mevcut olan, ama nadiren tanık olunan bir başka realiteye bir kapı açılır’’. diye yazmış Şimdi’nin Gücü kitabının önsözüne Russell E. Dicarlo.

Acaba en son ne zaman tam da böyle bir an yaşadınız zihninizin sustuğu?

 Yeni bir yıla günler kala  ” şimdiki an”’ en değerli an olduğunu bilmek önemli. Çünkü şimdiki anın farkındalığıyla davrandığımızda, yaptığınız her şey –en basit eylem bile- bir nitelik, özen ve sevgi duygusuyla dolu hale gelir. Sevgi dolu ve her anın tadını çıkaracağınız bir yıl olsun.

Kendi zihninden kurtulup soluklanmak isteyenler bu kitap sizin için…

şimdiningücüBu yazım 22.12.2017 tarihinde Eğitimpedia‘ da yayınlanmıştır.

Hikaye Anlatıcısının Sırrı

Hikâyelerin insanların kalplerine seslenmek gibi benzersiz bir gücü vardır.
Peter Guber

Hikayelerin benzersiz gücü her daim ilgimi geçmiştir. Bu konuda kendimi geliştirmeye gayret ediyorum. Profesyonel işimde aslında bir nevi hikaye anlatıcılığı. Dolayısıyla hikaye ve hikaye anlatmaya dair ne kadar kitap varsa okumaya çalışıyorum.  Hikaye Anlatıcısının Sırrı kitabını da Aganta Kitap Yayınevi’nin yayınlanmasıyla hemen okudum. Hikaye Anlatıcısının Sırrı kitabının yazarı Carmine Gallo, çok satan TED  Gibi Konuş ve Steve Jobs’ın Sunum Sırları kitaplarının yazarı, dünyanın önde gelen markalarının iletişim koçu.

Carmine Gallo, Hikaye Anlatıcısının Sırrı’nda dünyada değişim yaratan girişimciler, şirketler, liderler ve TED konuşmacılarının hikaye anlatma becerilerinin sırlarını ayrıntılı örneklerle gözler önüne seriyor. Steve Jobs’dan, Ken Robinson’dan, Richard Branson’a iz bırakmış pek çok lider ve girişimin başarısına 50 farklı hikayeye  tanıklık ederken  belki de kendi hikayenizin farkına varacaksınız.

Mesleğiniz, yaptığınız iş ne olursa olsun hikaye anlatma becerisinde ustalaşanlar diğerleri üzerinde muazzam etkiye sahip olabilir. Princeton Üniversitesi’nden sinirbilimci Uri Hasson’a göre, çekici hikayeler anlatabilen birisi dinleyicinin beynine gerçekten de fikirler, düşünceler ve duygular ekebilir. Hikaye anlatma sanatı fikirlerin savaşında en güçlü silahınız.

Hikaye Anlatıcısının Sırrı kitabı 5 bölümden oluşuyor. Sırasıyla; İçimizdeki ateşi canlandıran hikaye anlatıcıları, eğiten hikaye anlatıcıları, basitleştiren hikaye anlatıcıları, motive eden hikaye anlatıcıları, hareket başlatan hikaye anlatıcıları. Her bir bölümün sonunda ‘’hikaye anlatıcısının sırrı’’ kısmında o bölümün özüne yer verilmiş.

Kitabın sonunda yer alan ‘’Hikaye Anlatıcısının Kontrol Listesi’’ nde bulunan güçlü sorularla nasıl bir hikaye anlatıcısı  olduğunuzu belirleyebilirsiniz.

Carmine Gallo, hikaye anlatımının insan hayatındaki önemi ve bilimsel dayanaklarına da çokça yer vermiş. İşte o satırlardan birkaçı;

‘’Bir insanın kafasına, ilk önce kalbine dokunmadan erişemezsiniz ve kalbe giden yol da amigdaladan başlamak üzere beyinden geçer. Amigdalanın gücü budur. İyi bir hikaye de kortizol, oktisotin ve dopamin gibi kimyasallar salgılar’’.

‘’Sosyal antropologlar, hikaye anlatmanın atalarımızın ateş başındaki sohbetlerinin yüzde 80’ini meydana getirdiğine inanıyor. Nabibya’nın Kalahari çölünde “Buşmanlar” olarak bilinen bir grup göçebe hala günlerini karpuz, kabuklu yemişler, tohumlar ve antilop gibi yiyeceklerin peşinde geçiriyor. Güneş Kalahari üzerinde batınca, Buşmanlar ateşlerini yakıp atalarının on binlerce yıl önce yaptıkları gibi hikayeler anlatıyor. Gün içinde Buşamların konuşmaları hayatta kalmak üzerine yoğunlaşıyır. Konuşmalarının  sadece yüzde 6’sı hikayeler içeriyor. Ama geceleri,  Buşmanlar konuşmaların yüzde 81’ini hikaye anlatmaya ayırıyor. Kadınlar ve erkekler, çoğunlukla diğer köylülerin tanıdıkları insanlar hakkında komik ya da heyecanlı hikayeler anlatıyorlar. Buşmanlar için hikaye anlatımı hayal gücünü tetikliyor, birbirini tanımayan insanlar arasında bağlar yaratıyor ve Buşmanların hayatta kalmaları için temel öneme sahip kurumlar hakkında bilgi aktarılıyor’’…

“Ateş ışığında anlatılan hikayeler tüm dinleyicileri aynı duygusal dalga boyuna, aydınlanmış kavrayışa, güvene ve empatiye ulaştırır.” diyor Utah Üniversitesinden Prof. Polly Wiessner. “Hikayeler ve tartışmalar aracılığıyla insanlar başkalarının deneyimlerini toplayıp denenen seçeneklerin bilgisini biriktirdi. Büyük resmin iletilmesi için gece konuşması büyük öneme sahipti’’.

Akıcı bir dili olan kitap okuyucuya diyor ki, hepimiz ‘’hikaye anlatıcısı’yız’’. Peki sizin hikayeniz nedir?

Hikaye dinleme, okuma ve anlatmayı dert edinenler bu kitap sizin için…

 

hikayeanlatıcısınınsırrı

Bu yazım 05.12.2017 tarihinde Eğitimpediada yayınlanmıştır.

112 Öğretmenliğime Notlar

20 yıldır öğretmen eğitimi yapıyorum. Türkiye’ nin pek çok ilinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet ve özel okullardaki binlerce öğretmenle bir araya geldim. Özellikle mesleki kıdemi yüksek öğretmenlerden öğretmenliklerine dair birbirinden şahane hikayeler dinledim. Ve her seferinde o öğretmenlere sordum, yıllar içinde tüm bu yaşadıklarınızı not aldınız mı? Bir kitaba dönüştürmeyi düşündünüz mü? Maalesef yok denecek kadar azdı bunu düşünen ve bir adım atan. Paylaşmanın değerine inanan biri olarak bir öğretmenin mesleki sürecinde not almasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitim fakültesi öğrencilerine ilk tavsiyem şu olur. Lütfen öğretmenliğe başladığınız günden itibaren bir deftere yazın öğretmenliğe, öğrencilere ve öğrenmeye dair neler yaşayıp gördüğünüzü. Tüm bunları düşünürken sonbaharın güzelliğine yakışır  bir kitap kitapçıların raflarına kondu.  112 Öğretmenliğime Notlar .

112 Öğretmenliğime Notlar, üç kez okunacak bir kitap. İlkinde meraktan okuyun. Öğretmen neler yazmış diye. İkincisinde anlamak için ve üçüncüsünde harekete geçmek için.  Öğretmen Müjdat Ataman’ın Elma Yayınevinden çıkan kitabı 112 Öğretmenliğime Notlar, 112 maddede öğretmenliğine dair yol hikayesini paylaşıyor bizimle. Baştan yazayım, akıl, öneri veren bir kitap değil. Öğretmenlik yolculuğunda ayağına takılan taşlardan, cebine koyduklarından, çocukluğundan, öğrencilerinden öğrendiklerinden ve hayallerinden bahsediyor.  Sade, samimi bir dille yazılmış dimağları açan bir kitap.

Müjdat Ataman, dışarıdan içe doğru yazmış kitabını. Sınıfın kapısından, öğrencilerin gönlünün kapısına doğru adıma adım ilerliyor. Zaman zaman sorgulatıyor, zaman zaman kendi çocukluğumuza götürüyor. 

 Eğitim sistemimize dair ne yazık ki pek çok olumsuzluk yaşadığımız şu günlerde, İyi duygusu yüksek, etki alanına odaklanan,  çözüm odaklı, öğrencilerini aklıyla değil gönlüyle seven bir öğretmenin öğrenme ve öğretme yolculuğunu okumak iyi geldi bana. Umuyorum ki sizlere de iyi gelecek. İyi şeyler okumanın, dinlemenin iyileştirici bir etkisi var unutmayın. 

 Şems-i Tebrizi der ki,

Kişinin davası ancak derdidir. Derdin neyse davan odur.
Ya derdini dahi bilmeyenler?
Kişinin derdi en çok konuştuğu şeydir.
Ey iddiacı sen derdin kadar değerlisin.
Bırak başkalarını, gerçek derdine bir bak…”

Müjdat Ataman’ın derdinin çocukların hayallerini dinlemek olduğu anlaşılıyor. Çünkü,  112 Öğretmenliğime Notlar kitabında öğretmenlerin en çok çocukların hayallerine değer vermesine vurgu yapıyor. Lakin tıpkı uçaklardaki anons gibi önce öğretmenlerin kendi hayallerine değer vermeli diye düşünüyorum

Kitapın özünü oluşturan aşağıdaki satırları dikkatlice okuyun. Zira bütünü görmek için önemli.

”Sınıfların arka sıralarında unutulmuyor mu artık çocuklar? Değer vermekle başlıyor her şey ve değer verdiklerinizi fark ediyorsunuz. Hele bu bir de sınıfınızdaki öğrenciyse, ,şte o zaman değerlerin en güzeliyle berabersiniz demektir. Her öğrencinizi dinleyin çünkü her öğrencinizin size anlatacağı mutlaka bir şeyler vardır. Öğrencilerinizin anlatacakları sizin için önemsiz olabilir ama unutmayın onlar sizinle paylaşmaya değer görüyorlar. Dinlerken eğilin, gözlerine bakın, cümleler karışsa da uzasa da konu dağılsa da sıkılmayın, geçiştirmeyin. Her öğrencinizi görün, her öğrencinizin görülmeye değer bir yanı vardır. Öğrencilerinizin bireysel özelliklerini fakredin ve fark ettiğiniz bu bireysel özellikleri mutlaka onlarla paylaşın. Bu, sizin anlattığınız bir ders sırasında deftere çizilen bir canavar resmi de olabilir. ‘’Beni dinlemek yerine bunu mu çiziyorsun’’ demek yerine, çizilen canavarın özgünlüğüyle ilgili konuşun. Karşınızdakilerin birer birey olduğunu unutmayın, dilinize dikkat edin. Oluşturacağınız olumlu dil, öğrencilerinizin sizinle daha çok şey paylaşmalarını sağlayacaktır. Öğrettiğinizi düşündüğünüz tüm bilgiler zaman içinde unutulacaktır, unutulmayacak olan şey sizin yaklaşımınız olacaktır. Ne kadar çok öğrenciyi  fark edebilirseniz o kadar çok kapıyı aralamış olacaksınız.

Milyonlarca öğrencinin  fark edilmediği eğitim sistemini değiştirme düşüyle….”

Sevgili, okul yöneticileri öğretmenler günü için öğretmenlere,  günün önemini belirten bir hediye arama arayışına girdiyseniz. 112  Öğretmenliğime Notlar kitabını hediye edin derim. Çünkü öğretmenlerin en çok meslektaşlarından bir şeyler dinlemeye, okumaya ihtiyacı var. 

Öğretmenlikten öte kendini, hayatı ve çocukları daha iyi anlamak isteyenler, bu kitap sizin için.

Okuyucuya önemli not: Sanmayın ki okurken hep tebessüm oluşacak yüzünüzde, kitap eser miktarda mandalina kolonyası kokuyor. Zaman zaman gözyaşlarına sebep verebiliyor.

112öğrermenliğimenotlar

İnsan Vücuduna Seyahat

 “…sinir kasa, kas kirişe, kiriş ise sağduyuya uyar. Ve sağduyu, ruhun makamıdır.”

-Leonardo da Vinci-

Tepeden tırnağa bir maceraya var mısınız? John Berger’in ‘’Muhteşem…Bunun gibi bir kitap okumadım’’ dediği İnsan Vücuduna Seyahat şaşırtıcı bir kitap. Uzun süredir böyle bir kitap okumamıştım. Kitabın arka kapağında yer alan yazı kitabın özünü oluşturuyor.

‘’Vücudunuzu yakından tanıdığımızı zannederiz ama insan bedeni aslında çoğumuz için keşfedilmemiş topraklardır. Kaçımız kalbin insan refahıyla nasıl bir bağlantısı olduğunu biliyor? Ya epilepsi nöbetlerinin beyni nasıl etkilediğini? Veya ayağın insanlık açısından neden belirleyici rol üstlendiğini? Ödüllü yazar Gavin Francis İnsan Vücuduna Seyahat’te okurları bedenin saklı kalmış patikalarında gizemli bir yolculuğa çıkarırken organlarımızın mucizevi işleyişini anlamamızda bize rehberlik diyor’’.

Domingo yayınlarından çıkan, çocukken coğrafyacı olmak isteyen cerrah,acil tıp uzmanı ve aile hekimi olan Gavin Francis. Yüzyıllardır araştırılan ancak hala tamamen keşfedilmemiş bir coğrafya olan insan vücudunu yolculuğa çıkarıyor okurunu Gavin Francis. 7 bölümden oluşan kitapta her bölümde insan vücudunun bir bölgesine odaklanılmış. Beyinden başlayıp ayaklara kadar yukarıdan aşağıya doğru adım adım ilerleniyor ve organlarımızın mucizevi işleyişi paylaşılıyor.

….Francis hastalarının öykülerini, tıp, felsefe ve edebiyatla harmanlayarak insan vücudunu hastalıkta ve sağlıkta, yaşarken ve ölürken anlatıyor….’’’.

İnsan vücudu gerçekten de bir bilmece ve bu bilmeceyi Gavin Francis sade ve şiirsel üslubuyla tıp öğrencilerinden öte herkesin anlayabileceği ve merakla okuyacağı bir şekilde sunuyor okuyucuya. Bu da kitabı farklılaştırıyor. Bilimsel bir alanda herkesin ilgisini çekebilecek, vücudumuzun bölümlerini, organların işleyişlerini, bir takım hastalıkları öğrenebileceğiniz bu kitap İnsan Vücuduna Seyahat. İnsan vücuduna  bambaşka açılardan yaklaşmamızı sağlayan bir kılavuz adeta. 

Gavin Francis tıp eğitimi sırasında ve sonrasında çeşitli ülkelerde, kültürlerde ve branşlarda çalışmış, bir sürü deneyim biriktirmiş. Bunun yanı sıra başka pek çok alanla ilgilenmiş, merak etmiş, görmüş, okumuş. Kitaptaki bölümlerde vücudumuzu hem bu deneyimleriyle hem de mitoloji, güzel sanatlar, astronomi, edebiyat ve başka pek çok alanla birleştirerek anlatmış.

 Her bir sayfasında yepyeni şeyler öğrendiğim Domingo yayınevinden Şiirsel Taş’ın çeviriyle yayınlanan İnsan Vücuduna Seyahat’i bir  kez okudum ancak zaman zaman  sayfalarını tekrar  karıştıracağımı düşünüyorum. Siz de kütüphanenizde bu kitaba yer açın mutlaka.

İnsan olmanın anlamına dair düşünmek isteyenler  bu kitap sizin için…

insanvücudunaseyahat

 

Bu yazım 16.11.2017 tarihinde Eğitimpediada yayınlanmıştır.

 

 

Aklını En Doğru Şekilde Kullan

Başarı olmanın bin bir çeşit reçetesinin verildiği günümüzde  ‘’başarıya’’ başka bir bakış açıdan bakmak için Aklını En Doğru Şekilde Kullan kitabını okuyabilirsiniz. Düşüncenin başarıyı nasıl etkilediğini, başarılı olmak için ne şekilde düşünüp nasıl uygulamamız gerektiğini açıklayan kitap Yakamoz kitaptan çıkmış.

Kişilik, sosyal psikoloji ve gelişim psikolojisi alanlarında önemli çalışmalar yapan Dr. Carol S. Dweck, Stanford Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve başarılı insanların ortak özelliğinin sahip oldukları varlıkları, imkanları ve yeteneklerden ziyade, onların zihniyetleri, kafa yapıları olduğunu söylüyor.  Dr. Carol Dweck’e göre, bazı insanlar kendilerine verilen imkan ve yetenekleri sürekli geliştirmeye odaklıdırlar. Bu insanlar hayatı bir “öğrenme”, “büyüme”, “gelişme”, “olgunlaşma” yolculuğu olarak görürler. Bu nedenle hep gelişmeye ve kendilerini yenilemeye odaklıdırlar.

Dr. Carol Dweck “gelişme zihniyetini” – öğrenmek ve problemler çözebilmek için beyinlerimizin kapasitesini genişletebileceğimiz fikrini- araştırıyor. Ve insanların hayatlarındaki en zorlu zamanlarında bile gelişmelerine olanak tanıyan aklını kullanma yöntemi olduğunun altını çiziyor. Düşünce tarzınızı değiştirebilirsiniz.

Sizin Önceliğiniz Nedir?

Seçmek zorunda olsaydınız, hangisini seçersiniz? Çok fazla başarı ve onaylanma mı yoksa zorluklara fazlaca meydan okuma mı? Bu soruya verdiğiniz yanıt aslında düşünce tarzınıza dair ipucu veriyor. Sabitlemiş düşünme tarzına mı sahipsiniz? Yoksa gelişimsel düşünce tarzına mı sahipsiniz?

Kitaptan altını çizdiğim birkaç cümlede şunlar;

  • Aklını kullanan kişi başarısızlıklar karşısında cesareti kırılan kişi değil, öğrenme sürecinde olduğunu düşünen kişidir.
  • Düşünce tarzları güçlü inançlardır, ama sadece zihninizde olan bir şeydir ve siz zihninizi değiştirebilirsiniz.
  • Oysa sabitlenmiş düşünce tarzının arkasına gizlenmiş özsaygı basit bir sorudan ibarettir. Eğer siz başarılı olduğunuzda herhangi bir kimseyseniz, başarısız olduğunuzda nesinizdir?
  • Gelişme düşünce tarzında bile başarısızlık acı veren bir tecrübe olabilir. Ama bu sizi tanımlamaz. Bu düzeltilebilecek bir sorundur, uğraşılacak bir sorundur ve ondan bir şeyler öğrenilecek bir sorundur.
  • Sabitlenmiş düşünce tarzında birini başarısızlığa karşı kendini kaybetmesi sürekli ve zihinde yer eden bir üzüntü olabilir.
  • Sabitlenmiş düşünce tarzının öz saygıyı düzeltmek için kullandığı diğer yol ise başarısızlık sonrası birilerini suçlu ilan etme ve bahaneler üretmedir.
  • Yetenekler genişletilebiliyorlarsa –değişim ve gelişme mümkün ise- o zaman başarıya giden birçok yol vardır.
  • İyi bir öğretmen öğrencileriyle birlikte öğrenmeye devam eden öğretmendir.
  • Yeteneğiniz ne olursa olsun, çaba o yeteneği ateşler ve onu başarıya dönüştürür.

Ailelerin, öğretmenlerin, yöneticilerin, eğitmenlerin okuması önerilen kitap da Dr. Carol Dwec’in, katı düşüncenin kimseye -en azından kendinize- fayda sağlamadığına dair iddiası ise hayli etkileyici. Pek çok insan hikayesinin ve araştırmaların yer aldığı kitap keyifle okunuyor.

Başarının yetenekten ziyade çabanın bir sonucu olduğunu düşünenler bu kitap sizin için…

aklınıkullan

Bu yazım 02.1.2017 tarihinde Eğitimpediada yayınlanmıştır.

Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum

Mikroskop insan önemini gösterdi, teleskop ise önemsizliğini… Manly P.Hall ‘in sözlüyle başlayan kitabı merakla okudum. 30 trilyon hücreden oluşan bir canlı olarak sadece bağırsaklarımda yaklaşık 40 trilyon mikroorganizma yaşadığını bilmek ise hayli şaşırttı.

Sinir bilim alanında çalışan Dr. Serkan Karaismailoğlu’nun  çok ilgi çeken ilk kitabı Kadın Beyni Erkek Beyninden  2 yıl sonra Elma Yayınevinden yayınlanan bu kitabı adeta bir hikaye kitabı gibi geldi bana.  Dolayısıyla hızlı bir şekilde okuyabildim. Kitap içerisindeki çizimleri ise hayli sevimli buldum. Dr. Serkan Karaismailoğlu, bizleri sinir bilim camiasının yakın zamanda tanıştığı ‘’mikrobiyota’’ ile tanıştırıyor. ‘’Mikrobiyata’’ üzerine farkındalık yaratmak ve düşündürmek amacıyla yazılmış kitabın içeriğinde pek çok güncel araştırmaya da yer vermiş. Özellikle  zamane gençlerinin okumasını tavsiye ederim.

Kitabın sonuna dair ise yazar spoiler’ı çoktan vermiş; Ne yersen, osun

Bağırsaklara ikinci beyin denilmesi uzunca zamandır gündemde. Bu konuya dair pek çok da kitap var. Bağırsak ve beyin arasında doğrudan etkileşim halinde olan hem sinirsel  hem de hormonal birçok etkileşim yolu bulunmaktadır. Bundan yola çıkarak yazar diyor ki madem bağırsakta olanlar bu kadar önemli, o zaman bağırdakta yaşayanlar da bizim için bir anda çok önemli hale gelmektedir.

Ağzın içinden başlayıp bağırsakta son bulan bir yolculuk hikayesini okurken pek çok not aldım, cümlelerin altını çizdim. Kendime ödevler verdim, özellikle beslenme düzenimle ilgili olarak. Eminim ki diğer okuyucularda kitapta yer alan bilgilerden yararlanacaktır.

Kitaptan aldığım notlardan bir kaçı şunlar:

‘’Bağırsak ve beyin arasında doğrudan etkileşim halinde olan hem sinirsel hem de hormonal bir çok etkileşim yolu bulunmaktadır. Yani, bağırsakta olan bir şey beyni doğrudan etkileyecek demektir. Madem bağırsakta olanlar bu kadar önemli, o zaman bağırsakta yaşayanlar da bizim için bir anda çok önemli hale gelmektedir’’.

 ‘’Bağırsaklarımızda yaşayan bu minik canlılar, ödül merkezinizde doğrudan etkili olan kimyasalları salgılayabilmektedir. Ayrıca arzularınızı ve yemek yeme davranışlarınızı çok rahat etki altına alabilmektedir. Diyelim ki onların hoşuna gitmeyen bir diyet yapmaya başladınız. Hemen vagus aracılığıyla beyninize sinyaller göndererek bırakmaya çalıştığınız yemekleri size yeniden yedirtirler. Özetle, bağırsağınız birçok noktada beyniniz üzerinde oldukça kuvvetli bir kontrole sahiptir. Çünkü yukarıda da defalarca özetlediğimiz gibi beyne doğrudan bağlanan özel yollara sahiptir. Bağırsaktan gelen uyarılar OSS ile beraber çalıştığından, daha çok limbik sistemi etkileyen iletişimler söz konusudur. Yani bağırsaklarınız, beyniniz için oldukça derin olan yapılar ile ilişki içerisindedirler. Zaten bu yüzden bağırsakların beyin üzerine etkisi çok büyüktür. Çünkü limbik sistem demek, duygularınız demektir. Sizi duygusal anlamda etkileyebilen insanların üzerinizde nasıl kuvvetli etkileri olduğunu hatırlayın lütfen. Bağırsaklarınız, dolayısıyla da burada yaşayan bu minik canlılar, sizinle limbik sistem aracılığıyla iletişim kurduklarından, onlara duygusal anlamda bağlıyız. Mesele bu kadar basit aslında’’.

‘’Yeterince sabredip mikrobiyatanızı şekillendirdiğinizde, zaten güzel görünümlü bir beden  ve sağlıklı bir kalp damar sistemine sahip olacaksınız. Burada olması gerekenin tersinden gittiğiniz zaman, yani sadece kalori hesapları yaptığınızda ya da zayıflamayı hedeflediğinizde, belki kısa süreli başarılara ulaşabilirsiniz ama bu durum çok büyük ihtimalle uzun vadede size yenilgi olarak dönecektir. Çünkü mikrobiyotanızı değiştirmeden, mikrobiyotanızın koyduğu kuralları değiştiremezsiniz’’.

‘’Kim olduğunuz’’, ‘’nelerden hoşlandığınız’’ ve ‘’Nasıl hissettiğiniz’’ gibi, sizin için çok önemli olan meseleler, mikrobiyatanız ile doğrudan ilgilidir.

‘’ Zira ne kadar çeşitli bir mikrobiyotaya sahip olursanız, sizin ve beyninizin sağlığı açısından o kadar iyi bir ortam söz konusu olacaktır’’. 

Hayatıyla ilgili verdiği kararlara bir de ‘’mikrobiyota’’ açısından bakmak isteyenler bu kitap sizin için…

Unutmayın, bir mikrobiyata değişir tüm vücut dönüşür.  

mikrobiyota

 

Bu yazım 15.09.2017 tarihinde Eğitimpediada yayınlanmıştır.